Namaz Hükümleri

Namazın Önem ve şartları

S.345: Kasten namazı terkeden veya namazı hafife alan kimsenin hükmü nedir?

C: Günlük beş vakit namaz İslam dininin en önemli farzlarındandır; hatta namaz dinin direğidir. Namazı terketmek ve hafife almak şer'an haram olup kıyamette cezalandırılmaya sebep olur.

S.346: Su ve teyemmüm edilecek bir şey bulamayan kimseye namaz farz mıdır?

C: İhtiyat gereği vakit içerisinde namazı kılmalı ve vakitten sonra abdest veya teyemmümle namazı kaza etmelidir.

S.347: Farz namazda niyet nerelerde çevrilebilir?

C: Şu yerlerde niyeti çevirmek farzdır: 1- İkindi namazı esnasında öğle namazını kılmadığının farkına varırsa niyetini ikindi namazından öğle namazına çevirmelidir. 2- Yatsı namazı esnasında akşam namazını kılmadığını hatırlarsa ve niyeti çevirme yeri geçmemişse -dördüncü rekatın rukusuna varmamışsa- niyetini yatsı namazından akşam namazına çevirmelidir. 3- Üzerine tertiple kılması gereken iki kaza namazı farz olur da unutarak sonra kılması gereken namazı önce kılarsa niyetini çevirmelidir. Şu yerlerde de niyeti çevirmek müstehaptır: 1- Farz namazda niyeti edâdan kazaya çevirmek; elbette bununla namazın fazilet vakti geçmezse. 2- Cemaat namazına yetişmek için niyeti farz namazdan müstehap namaza çevirmek. 3- Cuma öğlesinde Cuma Suresi'ni okumayı unutarak başka bir sureyi okuyan ve surenin yarısına yetişen veya yarısını geçen kimsenin farz namazını Cuma Suresi'yle kılmak için niyetini farz namazdan nafile namaza çevirmesi.

S.348: Cuma günü hem Cuma namazını ve hem de öğle namazını kılmak isteyen kimsenin bunların hiç birinin farz olduğunu niyet etmeksizin sadece kurbet kastı mı etmelidir (Allah'a yakın olmak için kılmaya niyet etmelidir) veya birinde farz ve kurbet kastı ve diğerinde ise sadece kurbet kastı mı etmeli, yoksa her ikisinde hem farz, hem de kurbet kastı mı etmelidir?

C: Her ikisinde de kurbet kastı etmek yeterlidir; hiç birinde farz kastı etmek gerekli değildir.

S.349: Namazın farz olduğu ilk vakitten itibaren ağzından veya burnundan kan gelmeye başlar, namazın son vaktine kadar devam ederse hüküm nedir?

C: Vücudunu temizleyemez ve farz namazın vaktinin geçmesinden de korkarsa namazı o haliyle kılmalıdır.

S.350: Namazda müstehap zikirleri okurken vücudun tamamen sâbit olup hareket etmemesi farz mıdır?

C: Namazdaki zikirleri okurken vücudun hareket etmemesinin farz oluşunda, farz ve müstehap zikirler arasında fark yoktur.

S.351: Hastanelerde idrarın dışarı çıkması için bazı kimselere sonda takılıyor, bu durumda ister uykuda olsun, ister uyanık ve ister namaz halinde olsun elinde olmaksızın hastadan idrar çıkıyor, bu halde kıldığı namazı yenilemesi farz mıdır, yoksa bu haliyle kıldığı namaz yeterli midir?

C: Bu haldeki şer'î vazifesine uygun olarak namaz kılarsa, namazı sahihtir, yenilemesi ve kaza etmesi de farz değildir. 

 

Namaz vakİtlerİ

S.352: Günlük farz namazların vakitlerine dâir Şia mektebinin dayandığı deliller nelerdir? Bildiğiniz gibi Ehl-i Sünnet yatsı namazının vaktinin girmesini akşam namazının kaza olmasına delil göstermekteler; öğle ve ikindi namazlarında da durum aynıdır; dolayısıyla yatsı namazının vakti girdiğinde ve imam yatsı namazı için kalktığında me'mum'un bir arada akşam ve yatsı namazlarını kılmak için ona uyamayacağını ileri sürmekteler.

C: Delilimiz Kur'an ayetlerinin ve sünnet-i şerifenin mutlak (kayıtsız ve genel ifadeli) olmalarıdır. Ayrıca cem etmenin (iki namazı bir arada kılmanın) câiz olduğuna delalet eden hadisler de vardır. Ehl-i Sünnet'te de iki namazı birinin vaktinde cem etmenin câiz olduğuna dâir hadisler mevcuttur.

S.353: İkindi namazının vakti akşamla son bulur ve öğlenin vakti, akşama, ikindi namazı kılınacak kadar bir zamanın kalmasıyla son bulur şimdi şunu sormak istiyorum: Akşamdan maksat nedir; maksat güneş battığı zaman mı yoksa akşam ezanının okunduğu zaman mıdır (tabi ufuklara göre)?

C: İkindi namazının vaktinin sonu güneşin batmasıdır.

S.354: Güneşin batmasıyla akşam ezanı arasında kaç dakika geçmesi gerekir?

C: Zahiren, bu mevsimlere göre değişir.

S.355: İşimin gereği ancak gece saat onbirde evime dönebiliyorum, müracaat edenlerin sayısının çok olmasından iş arasında akşam ve yatsı namazını kılmaya fırsat olmuyor; -buna göre- gece saat onbirden sonra akşam ve yatsı namazını kılmak sahih midir?

C: Gece yarısından geciktirilmezse sakıncası yoktur, ancak, namazı geceleyin saat onbirinden sonraya bırakmamaya, hatta namazı ilk vaktinde kılmaya çalışılmalısınız.

S.356: Namazın edâ niyetiyle kılınmasının sahih olması için ne kadarı edâ vaktinde kılınmış olması gerekir? Bu miktarın edâ vaktinde kılınıp kılınmadığında şüpheye düşerse hüküm nedir?

C: Edâ sayılabilmesi için bir rekatının son vakitte kılınması yeterlidir; vaktin, en azından bir rekat için yeterli olup olmadığında şüphe ettiğinizde edâ ve kaza kastı etmeksizin üzerinize olan farz namazı kılma niyetiyle namaz vazifesini yerine getirmelisiniz.

S.357: İslam Cumhuriyetinin gayr-i islamî ülkelerdeki elçiliklerinde, her ülkenin büyük şehirleriyle ilgili şer'î vakitleri belirlemek için zaman cetveli hazırlanmıştır. 1- Bu cetvellere ne kadar güvenilebilir? 2- O ülkenin diğer şehirlerindeki insanların vazifesi nedir?

C: Ölçü, mükellefin itminan etmesidir; (emin olmasıdır) ama bu cetvelin gerçeğe uygun olduğuna itminanı olmazsa ihtiyat etmesi ve şer'î vaktin girdiğine kesin bilgi elde edinceye kadar beklemesi farzdır.

S.358: Fecr-i sadık* ve fecr-i kazib* hakkında görüşünüz nedir? Bu hususta namaz kılan kimsenin vazifesi nedir?

C: Sabah namazı ve oruçta şer'î ölçü Fecr-i Sadık'tır; bu da mükellefin teşhisine bağlıdır.

S.359: Liselerden birinde okul sorumluları öğleden sonra saat ikide, öğrencilerin dersleri başlamadan biraz önce cemaatle öğle ve ikindi namazlarını kılıyorlar. Namazın saat ikiye kadar geciktirilmesinin sebebi ise, sabah derslerinin şer'î öğleden kırk beş dakika önce bitmesi, ve öğrencileri öğlene kadar bekletmenin zor oluşudur. Namazın ilk vaktinde kılınmasının önemini dikkate alarak bu husustaki görüşünüz nedir?

C: İlk vakitte okulda olmadıkları takdirde, namaz kılacak olanlar gelinceye kadar cemaat namazını geciktirmenin sakıncası yoktur.

S.360: Öğle namazını öğle ezanından sonra, ikindi namazını da vakti girdiğinde, yine akşam ve yatsı namazlarını da kendi vakitlerinde (günlük namazları beş vakit olarak) kılmak farz mıdır?

C: Vakit girdikten sonra mükellef namazı cem etmekle ayrı ayrı kılmak arasında serbesttir.

S.361: Ay ışığıyla aydınlık olan gecelerde namaz saatinin girdiğini ve fecr-i sadıkın da doğduğunu kesin olarak bilmek mümkün olmasına rağmen sabah namazı için 15-20 dakika beklemek farz mıdır?

C: Fecrin doğması, sabah namazının vaktinin girmesi ve oruç için yemekten sakınmanın farz oluşunda aydın olan gecelerle diğer geceler arasında bir fark yoktur; gerçi bu hususta ihtiyat etmek iyidir.

S.362: İki il arasında ufukların farklı olmasından kaynaklanan şer'î vakitlerdeki fark her üç vakit için aynı mıdır? Mesela, öğle namazının vaktinde iki il arasındaki fark 25 dakika olursa, sabah ve akşam vakitleri için de aynı miktarda fark geçerli midir? Yoksa sabah ve akşam namazlarında değişiyor mu?

C: Sırf fecrin doğmasında veya öğle vaktinde ya da güneşin batışında -akşam vaktinde- aralarındaki farkın aynı olması diğer vakitlerde de aynı farkın geçerli olmasını gerektirmez; üç vakitte -sabah, öğle, akşamda- genellikle çeşitli şehirler arasında zaman farkı aynı değildir.

S.363: Ehl-i Sünnet, akşam namazını (şia mezhebine göre belirlenen) şer'î akşamdan önce kılmaktadır. Hac mevsiminde ve hac mevsimi dışında namazda onlara uymamız câiz midir ve bu namaz yeterli midir?

C: Ehl-i Sünnet'in namazı vaktinden önce kıldığı belli değil; onların cemaatlarına katılarak onlara uymak sakıncasızdır ve -bu namaz- yeterlidir. Ancak; vakit hususunda takiyye söz konusu olmazsa, namazı, vakti girdikten sonra kılmak gerekir.

S.364: Danimarka'da ve Norveç'te bazı mevsimlerde gündüzlerin çok uzun olduğunu dikkate alarak, namaz ve oruca karşı vazifem nedir?

C: Günlük namazlar için her yerin ufuğu göz önünde bulundurulmalıdır; gündüzün uzun olması sebebiyle oruç tutmak çok çetin olursa edâ olarak yerine getirmenin farz oluşu üzerinizden kalkar ve kazası farz olur.

S.365: Güneş ışığının yaklaşık 7 dakikada yeryüzüne ulaştığını dikkate alarak sabah namazının vaktinin sona ermesinde ölçü güneşin doğması mıdır, yoksa güneş ışığının yeryüzüne ulaşması mı?

C: Ölçü, güneşin doğması ve namaz kılacak olan kimsenin bulunduğu ufuktan görünmesidir.

S.366: Radyo, televizyon ve gazete gibi iletişim araçlarıyla her günün şer'î vakti bir gün önceden bildiriliyor, bunlara güvenmek ve radyo veya televizyondan ezan okunmasıyla vaktin girdiğine hükmetmek câiz midir?

C: Ölçü, mükellefin vaktin girdiğine itminan etmesidir.(güvenmesidir.)

S.367: Ezanın başlamasıyla namaz vakti de başlıyor mu, yoksa namaza başlamak için ezanın bitmesini beklemek mi gerekir? Oruçlu kimse ezanın başlamasıyla iftar edebilir mi, yoksa ezanın bitmesini mi beklemesi gerekir?

C: Vakit girdikten sonra, ezanın okunmasına başlandığına itminanı olursa ezanın bitmesini beklemesi farz değildir.

S.368: Tertip üzere kılınması gereken namazlarda, sonra kılınması gereken namazı önce kılmak câiz midir; yatsı namazının akşam namazından önce kılınması gibi?

C: Yanlışlıkla veya gaflet yüzünden öne geçirirse ve bu halde namazı bitirirse namazı doğrudur; ancak bilerek olursa namaz batıl olur. 

 

Kıble Hükümlerİ

S.369: Bazı fıkıh kitaplarında güneşin Mayısın 25'inde ve Temmuzun 17'sinde dikey olarak Ka'be'nin üzerinde olduğu yazılıdır. Bu iki günde dünyanın her hangi bir yerinde Mekke'de ezan okunduğu vakit, yere dikey olarak batırılan çubuğun gölgesiyle kıble yönü teşhis edilebilir mi? Camilerin mihrapları çubuğun gölgesinin yönüyle farklı olursa hangisi doğrudur? Kıblenin yönünü belirlemede kullanılan pusulaya güvenmek doğru mudur?

C: Çubuğun gölgesinin yönüne veya pusulaya güvenmek mükellefe kıble yönü hakkında güven verirse sahihtir ve ona uygun olarak hareket etmek farzdır; aksi takdirde kıbleyi teşhis etmek için camilerin mihraplarına, Müslümanların kabirlerine güvenmenin de sakıncası yoktur.

S.370: Muharebede savaşın şiddeti yüzünden kıble yönünü teşhis edemezse namazı herhangi bir yöne kılmak sahih midir?

C: Vakit olursa dört tarafa namaz kılmalıdır, aksi durumda vaktin yettiği kadar kıble yönü oluşuna ihtimal verdiği taraflara namazı tekrarlamalıdır.

S.371: Kabe'nin ortasından, doğru bir çizgi yeri yararak yerin merkezinden geçirilirse yer küresinin diğer tarafında Kabe'nin karşısındaki noktadan çıkar; o noktada Kıble'ye karşı nasıl durulur?

C: Kıble'ye karşı durmanın farz olmasındaki ölçü yer küresinin üzerinde Ka'be'ye doğru durmaktır; yani, yeryüzünde olan kimse Mekke-i Mükerreme'de bina edilen Kabe'ye karşı durmalıdır; dolayısıyla durduğu noktadan yer küresinin üzerinden Ka'be'ye doğru uzanan tüm çizgiler mesafe açısından eşit olurlarsa o şahıs istediği tarafa durarak namaz kılabilir; ancak bir tarafın Ka'be'yle mesafesi örfen, kıbleye doğru durmuş denilecek kadar az ve kısa olursa kısa mesafeli yönü seçmesi farzdır.

S.372: Kıbleyi bilmediğimiz ve öğrenmek için de bir vesilemizin olmadığı bir yerde her dört tarafın kıble olma ihtimali olursa, üzerimize farz olan vazife nedir?

C: Dört taraf da kıble olma ihtimali yönünden eşitse namazı kıbleye doğru kıldığına dâir kesin bilgi elde edebilmesi için her dört tarafa, aynı namazı tekrarlamalıdır.

S.373: Kıble nasıl teşhis edilir? Güney ve kuzey kutuplarında namaz nasıl kılınır?

C: Kutuplarda kıbleyi tayin etmenin ölçüsü, namaz kılan kimsenin bulunduğu yerden Kabe'ye en kısa ve en yakın çizgiyi teşhis edip o çizgi doğrultusunda durmasıdır. 

 

namaz kılanın yerİ

S.374: Zalim bir hükümetin gasbettiği yerlerde oturmak, namaz kılmak veya oralardan geçmek câiz midir?

C: Gasbedilmiş olduğu bilinirse, gasbedilmiş yerin hükmü uygulanır; dolayısıyla tasarruf etmek câiz değildir ve tasarruf eden kimse zamindir (kefildir).

S.375: Geçmişte vakfolan, sonraları ise hükümetin tasarruf ederek okul yaptığı yerde namazın hükmü nedir?

C: Şer'î bir sebeple tasarruf edildiği ihtimali itina edilir derecede olursa orada namaz kılmanın sakıncası yoktur.

S.376: Ben bir kaç okulda cemaat namazı kıldırıyorum, bu okulların bazı bölümleri sahiplerinin rızası olmaksızın onlardan alınmıştır; bu okullarda benim ve öğrencilerin namazlarının hükmü nedir?

C: Arsanın şer'î malikinden gasbedildiği ispatlanmazsa orada namaz kılmanın sakıncası yoktur.

S.377: Bir kimse, humus farz olan bir elbiseyle veya humuslu bir halı üzerinde bir müddet namaz kılarsa bu namazlarının hükmü nedir?

C: Bu gibi mallarda humus farz olduğunu veya onları kullanmanın hükmünü bilmezse geçmiş namazları sahihtir.

S.378: Namazda erkeklerin kadınlardan önde durması farz mıdır?

C: Namazda erkeklerin kadınlardan önde durması farz değildir; hatta aralarında bir karış miktarınca mesafe olursa, kadınların erkeklerden önde durmalarının sakıncası yoktur.

S.379: İmam Humeyni'nin ve İslam İnkılabı şehidlerinin resimlerini camilere asmanın hükmü nedir? Bilindiği üzere İmam Humeyni fotoğrafların camilere asılmamasını istemiştir; bir de bu işin mekruh olduğu da söylenmektedir.

C: Şer'an camilere bu resimleri asmanın sakıncası yoktur; kıble yönünde ve namaz kılanın karşısında olmazsa mekruh da değildir.

S.380: Bir kimse (İslam Cumhuriyetinde) devlete ait bir lojmanda oturuyor, oturma süresi bitmiş ve kendisine evi boşaltması bildirilmiştir; boşaltması için tanınan süre bittikten sonra o kimsenin o evdeki namaz ve orucunun hükmü nedir?

C: Tanınan süre bittikten sonra ilgili yetkililer tarafından evden yararlanma hususunda izinli olmazsa o evdeki tasarrufları gasb hükmündedir.

S.381: Üzerinde resim bulunan halının üzerinde ve resimli mühürlere namaz kılmak mekruh mudur?

C: Bunun kendiliğinden bir sakıncası yoktur. Ancak; Şia'ya iftira edenlerin eline bahane verecek şekilde olursa bu tür şeyleri üretmekten ve üzerinde namaz kılmaktan sakınmak farzdır.

S.382: Namaz kıldığımız yer pâk olmaz, ama; secde ettiğimiz yer pâk olursa namazımız sahih midir?

C: Yerin necaseti elbiseye veya vücuda geçecek şekilde olmazsa ve secde yeri de pâk olursa orada namaz kılmanın sakıncası yoktur.

S.383: Arsası geçmişte mezarlık olan bir dâirede çalışmaktayım, bundan yaklaşık 40 yıl önce bu mezarlık terkedilmiştir ve 30 yıl önce üzerine bu bina yapılmıştır; şimdi o mezarlığın hepsini dâireler kapsamış, yapımı tamamlanmıştır ve mezarlıktan bir eser kalmamıştır; bu durumda şer'an görevlilerin bu gibi dâirelerde namaz kılmaları sahih midir?

C: Söz konusu binanın arsasının mezarlık için vakfedilmiş olduğu şer'î bir yolla ispatlanması dışında, bu dâireyi kullanmanın ve onda namaz kılmanın sakıncası yoktur.

S.384: Mü'min gençler -marufa emretmek için- haftada bir veya iki gün namazlarını gezi yerlerinde, parklarda kılmayı kararlaştırmışlar; ancak bazı büyükler parkların mülkiyeti belli olmadığını söylüyorlar; oralarda namazın hükmü nedir?

C: Şimdiki parklarda, namaz kılma ve benzeri şekillerde yararlanmanın sakıncası yoktur ve sırf gasbedilmiş olma ihtimaline önem verilmez.

S.385: Şehrimizdeki liselerden birinin arsası bir şahsa aitti. ve şehir planına göre bu arsanın parka dönüştürülmesi gerekiyordu, ama; olağanüstü ihtiyaç yüzünden, valiliğin onayıyla oranın okula dönüştürülmesine karar verildi; sahibinin, arsanın -hükümet tarafından- istimlakına, orada namaz kılınmasına ve benzeri şeylere razı olmadığını açıkladığını dikkate alarak orada namaz kılmanın hükmü nedir?

C: Arsanın, asıl sahibinden alınması İslamî Şurâ meclisi tarafından tasvip edilen ve Anayasa'yı Koruma Konseyi tarafından onaylanan kanun uyarınca gerçekleşmişse oradan yararlanmanın ve orada namaz kılmanın sakıncası yoktur.

S.386: Şehrimizde birbirine yakın ve aralarında sadece bir duvar bulunan iki cami var; bundan bir süre önce mü'minlerden bir grup, camileri birleştirmek için aralarındaki duvarın büyük bir bölümünü yıktılar, bu hareket bu camilerde namaz kılma hususunda bazılarında şüphe uyandırdı ve bu hususta hâlâ şüphe içindeler; bu meselenin çözümü nedir, açıklar mısınız?

C: İki cami arasındaki duvarın kaldırılması, o camilerde namaz kılmanın sakıncalı olmasını gerektirmez.

S.387: Yollardaki dinlenme tesislerinde yemek yemeyen bir kimsenin, bu tesislerde bulunan namazhanelerde namaz kılması câiz midir, yoksa sahibinden izin mi alması gerekir?

C: Namazhanenin tesis sahibine ait olduğuna ve oradan sadece lokantada yemek yiyenlerin yararlanabileceklerine izin verildiği ihtimali olursa izin alınması farzdır.

S.388: Gasbedilmiş bir yerde seccade, tahta vb. üzerinde namaz kılan kimsenin namazı batıl olur mu?

C: Gasbedilmiş yerde kılınan namaz seccade ve tahta üzerinde de olsa batıldır.

S.389: Günümüzde hükümetin tasarrufunda olan bazı şirket ve kurumlara ait binalar, şer'î mahkemenin hükmüyle sahiplerinin ellerinden alınmış olması sebebiyle bazıları oralarda kılınan cemaat namazlarına katılmıyorlar; bu alanda görüşünüz nedir?

C: Cemaat namazına katılmak esasen zorunlu değildir; isteyen, hangi sebeple olursa olsun cemaat namazına katılmayabilir. Ama; o binanın şer'î açıdan hükmüne gelince; müsadere hükmünü veren yetkilinin kanuni salahiyeti olduğu ve müsadere hükmünü şeriat ve kanun ölçülerine göre verdiği ihtimali olursa şer'an onun amelinin sahih olduğuna hükmedilir; buna göre, oradan yararlanmak câizdir ve gasp hükmüne girmez.

S.390: Bir caminin bitişiğinde hüseyniye olursa orada cemaat namazı kılmak sahih midir ve acaba ikisinin sevabı eşit midir?

C: Camide kılınan namazın, cami dışında kılınan namazdan daha faziletli olduğunda şüphe yoktur; ancak şer'an hüseyniye veya başka bir yerde cemaat namazı kılmak sakıncasızdır.

S.391: Haram müzik çalınan bir yerde namaz kılmak sahih midir?

C: Haram müziği dinlemeyi gerektirecekse orada durmak câiz değildir; ancak orada namaz kılınırsa sahihtir. Müzik sesi, dikkati toplamaya engel olursa, orada namaz kılmak mekruhtur.

S.392: Namaz vakti yaklaştığı bir zamanda kayıklarla önemli görevlere gönderilen kimselerin namazlarının hükmü nedir; şu da var ki, vaktinde namaz kılmazlarsa ondan sonra namazı edâ olarak kılamayacaklardır?

C: Bu durumda, mümkün olacak şekilde kayığın içinde namaz kılmaları farzdır. 

 

Mescİd hükümlerİ

S.393: İnsanın kendi mahallesindeki camide namaz kılmasının müstehap olmasına rağmen mahalle camisini boş bırakarak cemaat namazı için şehrin merkez camisine gitmesinin sakıncası var mıdır?

C: Mahalle camisini terketmek, diğer bir camide ve özellikle şehrin merkez camisinde cemaat namazı kılmak için olursa sakıncası yoktur.

S.394: Banilerinden bazılarının, kendileri ve kendi kabileleri için yaptıklarını iddia ettikleri camide diğerlerinin namaz kılmalarının hükmü nedir?

C: Cami, cami olarak bina edildikten sonra bir kavme, gruba, kabileye ve soya mahsus olmaz; bütün müslümanların ondan istifade etmesi câizdir.

S.395: Kadınların, namazlarını camilerde mi, yoksa evlerinde mi kılmaları daha faziletlidir?

C: Camide namaz kılmanın faziletli oluşu erkeklere mahsus değildir.

S.396: Günümüzde Mescid-ül Haram'la sa'y yeri olan Sefa ve Merve arasında yaklaşık yarım metre yüksekliğinde ve bir metre genişliğinde alçak bir duvar vardır, o duvar mescidle sa'y yeri arasında müşterektir; kadınlar, camiye girmeleri câiz olmayan adet günlerinde -ay başlarında- bu duvarın üzerinde oturabilirler mi?

C: Duvarın, Mescid'in bir parçası olduğuna dâir kesin bilgi olmazsa sakıncası yoktur.

S.397: Mahalle camisinde spor yapmak veya uyumak câiz midir? Diğer camilerde hüküm nedir?

C: Cami spor yeri değildir; camide uyumak ise mekruhtur.

S.398: Gençlere fikrî, kültürel, akidevî ve askerî eğitimler vermek için caminin avlusundan yararlanmak câiz midir? Bu işler için camilerin balkonlarından yararlanmanın hükmü nedir? Bu tür faaliyetler için tahsis edilmiş yerlerin azlığını da hatırlatmak isteriz.

C: Bu, caminin avlu ve balkonunun nasıl vakfedildiğine bağlıdır. Bu alanda caminin cemaat imamı ve dernek üyelerinin görüşlerini almak şarttır; şunu da hatırlatayım ki, cemaat imamı ve dernek üyelerinin muvafakatiyle camilerde gençlere dinî dersler vermek iyi ve takdir edilir bir çalışmadır.

S.399: Bazı bölgelerde, özellikle köylerde camilerde düğün törenleri düzenliyorlar; yani evlerde şarkı söylüyor ve oynuyorlar, sonra kahvaltı veya akşam yemeklerini ise camide yiyorlar, bu iş şer'an câiz midir?

C: Davetlilere camide yemek vermenin kendiliğinden sakıncası yoktur; ancak düğün meclislerini camide düzenlemek caminin İslam'daki değerine ters düştüğü için câiz değildir. Eğlendirici şarkı ve müzik dinlemek gibi şer'an haram olan işler ise mutlaka haramdır.

S.400: Bazı kooparatifler yerleşim bölgeleri yapıyorlar; ilk önce bu yerleşim bölgelerinde cami gibi umumi merkezlerin yapılması hususunda görüş birliği sağlanıyor. Acaba evler şirkete üye olanlara verilince üyelerden bazılarının önceki ittifaktan vazgeçerek, biz cami yapılmasına razı değiliz demeye hakları var mı?

C: Şirket, bütün üyelerinin muvafakatini aldıktan sonra cami yapmaya başlar, bina tamamlanmış ve cami vakfolmuş olursa bazı üyelerin önceki anlaşmalarından vazgeçmelerinin bir etkisi yoktur; ancak bazı üyeler vakıf olması gerçekleşmeden önceki anlaşmalarından vazgeçerlerse bu durumda bütün üyelere ait olan mülkte (arsada) üyelerin rızası olmaksızın cami yapmak câiz değildir; fakat lazım bir akidde (anlaşmada) şirketin bütün üyelerine şirkete ait olan yerin bir bölümünü cami yapmaya ayrılması şart edilirse ve şirketin üyeleri de bunu kabul ederlerse bu durumda, anlaşmadan vazgeçmeye hakları yoktur ve vazgeçmelerinin de bir etkisi olmaz.

S.401: Gayr-i İslamî kültürel saldırıya karşı çıkmak amacıyla yaklaşık otuz ilk ve ortaokul öğrencisini camide topladık; Bu grup, yaş ve fikir seviyelerine göre Kur'an, ahkam ve İslami ahlak dersleri alıyorlar; Koro şeklinde ve org takımı olarak bu gruptan yararlanmanın hükmü nedir? Şer'î ölçülere, (İran'da) radyo, televizyon ve kültür bakanlığının kurallarına riayet edilerek bu tür müzik aletleriyle camide yapılan çalışmaların hükmü nedir?

C: Kültürel saldırıyla mücadele etmek ve marufu emretmek, münkerden sakındırmak farzını yerine getirmek müzik aletlerinden istifade etmeye bağlı değildir, özellikle cami gibi mukaddes bir yerde! İbadet, ve -dinî öğretileri, inkılabî düşünceleri- tebliğ etmek için olan caminin hürmetini korumak farzdır.

S.402: (İran'da) İslami irşad bakanlığı tarafından dağıtılan sinema filimlerini camide, Kur'an derslerinde katılanlara göstermenin şer'î açıdan bir sakıncası var mıdır?

C: Caminin, sinama filimlerinin gösterildiği bir yere dönüştürülmesi câiz değildir; ancak gerek duyulduğu ve ihtiyaç görüldüğü zaman caminin imamının muvafakatiyle bazı filimleri göstermenin sakıncası yoktur.

S.403: Masum imamların doğum günü münasebetiyle camilerde neşelendirici müziklerin yayınlanmasının şer'an sakıncası var mıdır?

C: Açıktır ki, caminin özel dini bir hürmeti vardır; dolayısıyla camiden müzik yayınlamak, onun hürmetine uygun olmazsa, haram olan eğlendirici türden bile olmasa haramdır.

S.404: Sesi caminin dışına çıkan cami hoparlörlerinden istifade etmek ne zaman câizdir? Ezandan önce -hoparlörden- inkılabî marşlar ve Kur'an-ı Kerim yayınlamanın hükmü nedir?

C: Komşular ve mahallede oturanları rahatsız etmeyecek vakitlerde ezandan önce bir kaç dakika Kur'an yayınlanmasının sakıncası yoktur.

S.405: Merkez camiinin tanımı nedir?

C: Bir şehirde, bir kabileye veya çarşıya mahsus olmaksızın o şehrin halkının çoğunluğunun toplanması için yapılan camidir.

S.406: Camilerden birinin üstü örtülü bir bölümü otuz yıldır terkedilmiştir ve orada namaz kılınmamaktadır, bu yüzden harabeye dönüşmüş ve bir bölümü de ambar yapılmıştır. 15 yıldan beri burada yerleşmiş bulunan inkılab muhafızları son zamanlarda bazı onarımlar yapılmışlar. Bu onarımların sebebi ise bu binanın uygun olmayan durumu, özellikle tavanının yıkılmak üzere oluşuydu; ancak, bu birliklerde bulunan kardeşler caminin şer'î hükümlerini bilmediklerinden ve bilenlerin de onları aydınlatmadıklarından caminin bu bölümünde bir takım odalar yapmışlardır ve bu onarımlar için çok miktarda para harcanmıştır, şimdi binanın yapımı bitmek üzeredir; bunu dikkate alarak şu sorulara cevap verir misiniz: 1- Bu işi yöneten ve düzenleyenler, şer'î hükmü bilmedikleri takdirde bu iş için beyt-ul maldan harcanan paradan şer'an sorumlu mudurlar? Ayrıca, bu yüzden günahkâr sayılırlar mı? 2- Harcanan paraların beyt-ul maldan harcandığını göz önünde bulundurarak (caminin bu bölüme ihtiyacı olmadığı ve orada namaz kılınmadığı müddetçe) caminin bütün şer'î hükümlerine riayet edilerek bu odalarda Kur'an ve din hükümlerinin öğretimi ve caminin diğer işleri için yararlanmak câiz midir? Yoksa, bu odaların yıkılması mı gerekir?

C: Caminin üstü örtülü bölümünde yapılan odaların yıkılarak eski haline dönüştürülmesi farzdır. Oraya harcanan paralarda ifrat ve tefrite düşülmemişse, ayrıca, bu iş bilerek yapılmamışsa ve öğrenmemekte de kusur edilmemişse herhangi birinin sorumlu olduğu söylenemez. Caminin üstü örtülü bölümünde cami imamının denetimi altında Kur'an-ı Kerim, din ahkâmı ve diğer İslamî öğreti halkaları oluşturmanın ve bu bölümden dinî törenler için yararlanmanın namaz kılanları rahatsız etmediği taktirde sakıncası yoktur; namaz ve benzeri ibadî vazifelere zarar dokunmaması ve halk birliklerinin camide bulunmaları için cemaat imamının, bu birliklerle ve caminin diğer sorumlularıyla yardımlaşması farzdır.

S.407: Bir kaç cami cadde genişletme planına girmektedirler. Taşıtların rahat hareket edebilmesi için bu camilerin bazılarının tamamen ve bazılarının da bir bölümünün yıkılması gerekiyor, bu hususta görüşünüzü nedir?

C: Önemsenmemesi ve göz ardı edilmesi mümkün olmayan bir maslahat olması dışında, camiyi veya caminin bir bölümünü yıkmak câiz değildir.

S.408: Halkın abdest alması için camilere bırakılan su, az miktarda şahsi istifadeler için kullanılabilir mi? Örneğin, esnaflar, soğuk su olarak veya arabaya koymak için bu sudan alabilirler mi? Bu camileri belirli bir şahıs vakfetmediğinden, onun izin vermesi diye bir şey de söz konusu değildir.

C: Sadece namaz kılanların abdest almaları için vakfedildiği bilinmezse, örfen caminin bulunduğu mahallede komşular ve oradan geçenlerin bu gibi sudan yararlanmaları normal olursa, -ihtiyat etmek daha iyi olmasına rağmen- bu tür istifadelerin sakıncası yoktur.

S.409: Mezarlığın yanında bir cami var; müslümanlar mezarları ziyarete geldiklerinde, -örneğin akrabalarının mezarlarını yıkamak için- camiden su alıyorlar, o suyun camiye vakfolunduğu veya genel halka ait olduğu bilinmiyor; suyun camiye vakfolmadığı, ancak, abdeste ve taharet için kullanmaya tahsis edildiği takdirde bu gibi tasarruflar câiz midir?

C: Caminin dışındaki bir mezarı yıkamak için camiden su almak halk arasında yaygın olur ve kötü (münker) sayılmazsa ayrıca o suyun sadece abdest veya abdest ve taharet için vakfedildiğine dâir delil de olmazsa sakıncası yoktur.

S.410: Caminin onarıma ihtiyacı varsa şer'î hakimden veya onun vekilinden izin almak gerekir mi?

C: Camiyi karşılık beklemeden -kendi veya hayır severlerin malıyla- onarmak, şer'î hâkimden izin almayı gerektirmez.

S.411: Üzerinde çok zahmet çektiğim mahalle camisinde defnedilmeye vasiyet etmem câiz midir? Ben bu caminin içinde veya avlusunda defnedilmeği arzuluyorum.

C: Vakf akdi okunduğunda ölünün defnedilmesi istisna edilmemişse orada defin câiz değildir ve bu alanda vasiyyetiniz geçerli değildir.

S.412: Bundan yaklaşık yirmi yıl önce bir cami yapılmış ve mübarek "Sahibezzeman" (Allah zuhurunu yakın eylesin) ismi verilmiştir ve bu ismin caminin vakıf akdinde zikredildiği de belli değildir; acaba caminin ismini merkez camii olarak değiştirmenin sakıncası var mıdır?

C: Sadece ismin değiştirilmesinde sakınca yoktur.

S.413: Burada eskiden beri süregelen yaygın bir adet var. Muharrem, Sefer, Ramazan aylarında ve diğer dinî münasebetlerde harcanması için camiye adaklar yapılıyor. Son zamanlarda camilerde ısıtma ve benzeri teçhizatlardan yararlanılmaktadır. Mahalle ahalisinden biri ölünce camide onun için anma merasimi (Fatiha meclisi) düzenleniyor. Bu merasimlerde caminin aydınlatma ve ısıtmasından yararlanılıyor ve merasimi düzenleyenler bu masrafları karşılamıyorlar, bu şer'an câiz midir?

C: Özel yas merasimleri ve benzerlerinde caminin imkanlarından yararlanmanın câiz oluşu o imkanların camiye ne adla nezir edildiğine veya ne için vakfedildiğine bağlıdır.

S.414: Bir köyde yeni yapılmış bir cami var (bu cami eski caminin yerine inşa edilmiştir) yeri eski caminin bir parçası olan bu caminin bir köşesinde şer'î hükmü bilmemelerinden dolayı bir çayhane yapmışlar, onun üzerinde de bir kütüphane yapmışlar; bu hususta görüşünüz nedir?

C: Önceki caminin yerinde çayhane yapmak sahih değildir ve oranın yine camiye dönüştürülmesi farzdır; caminin üstü de cami hükmündedir, dolayısıyla caminin bütün şer'î eser ve hükümleri orda da geçerlidir; ancak kitap mütalaa etmek için oraya kitap rafları bırakmak ve orada kitap bulundurmak namaz kılanlara engel olmazsa sakıncası yoktur.

S.415:"Köylerin birinde yıkılmak üzere olan bir cami vardır, yol açmaya engel olmadığından onu yıkmak için de herhangi bir gerekçe yok." Acaba bu camiyi tamamen yıkmak câiz midir? Bu camiye ait bir miktar eşya da var, bu eşyalar kime verilmelidir?

C: Camiyi yıkmak câiz değildir ve genel olarak caminin harabe olması onu camilikten çıkarmaz; caminin eşyaları ve gelirlerine eğer o camide ihtiyaç olmazsa istafade etmek için diğer camilere verilmesinin sakıncası yoktur.

S.416: Şimdiki vakıflarda caminin bir parçasını oluşturan kütüphaneler gibi, caminin binasına girmeden ve camide tasarruf etmeden caminin avlusunun bir köşesinde müze yapmak câiz midir?

C: Caminin avlusunun vakıf şekliyle çelişirse veya caminin binasının değişmesine sebep olursa caminin avlusunda müze veya kütüphane yapmak câiz değildir. Bu iş için caminin yakınında ayrı bir yer yapmak daha iyidir.

S.417: Vakfedilmiş bir yerde cami, dini medrese ve umumi kütüphane yapılmıştır; bunların hepsi şimdi faaliyet halindedir. Burası şimdi belediyenin yıkım projesi içine girmektedir; bunları yıkarak belediyeden yardım alıp daha iyi bir bina yapmak için belediyeyle nasıl yardımlaşılabilir?

C: Belediye onu yıkar da karşılığını verirse bunu almanın sakıncası yoktur; ancak, önemli bir maslahat olmaksızın vakfedilmiş cami ve medreseyi yıkmak hadd-ı zatında câiz değildir.

S.418: Merkez camiyi büyültmek için caminin avlusunda bulunan ağaçlardan bir kaçını kesmek gerekiyor; bu iş câiz midir? Elbette, caminin avlusu büyüktür ve orada çok ağaç bulunmaktadır.

C: Camiyi genişletmeye gerek varsa ve caminin avlusunu camiye eklemek ve ağaçları kesmek vakfı değiştirmek sayılmazsa sakıncası yoktur.

S.419: Önceden caminin üstü kapalı bölümünden olan, belediyenin bayındırlaştırma projesi alanına girdikten sonra yıkılarak yol olan yerin hükmü nedir?

C: Önceki cami haline dönüşmesi ihtimali uzaksa orada camiye dâir şer'î hükümlerin geçerli oluşu belli değildir.

S.420: Ben bir müddettir camilerden birinde cemaat namazı kıldırıyorum ve o caminin nasıl vakfedildiğinden de haberim yok; caminin gider açısından bir takım sorunlarla karşılaştığı dikkate alındığında caminin bodrumunu camiye uygun bir iş için kiraya vermek câiz midir?

C: Bodruma cami denilmezse ve caminin ihtiyacı olan eklerden de olmazsa sakıncası yoktur.

S.421: Caminin giderlerini karşılamak için bir emlakı olmadığından caminin yönetim kurulu -dernek üyeleri- caminin üstü kapalı bölümünün altında bodrum kazmışlar ve caminin ihtiyaçlarını karşılamak için orada bir iş yeri oluşturmak istiyorlar; bu iş câiz midir?

C: Caminin üstü kapalı bölümünün altını işyeri ve benzeri şeyler yapmak için kazmak câiz değildir.

S.422: Kafirlerin, tarihi eserleri görmek için bile olsa müslümanların camisine girmeleri câiz değil midir?

C: Caminin necis olmasını, hürmetinin çiğnemesini veya cünüp birisinin camide durmasını gerektirmezse Mescid-ul Haram dışında diğer camilere girmelerinin kendiliğinden sakıncası yoktur.

S.423: Kafirlerin eliyle yapılan bir camide namaz kılmak câiz midir?

C: Orada namaz kılmanın sakıncası yoktur.

S.424: Kafir bir kimse cami yapılması için veya camiye yardım için mal bağışlarsa onu kabul etmek câiz midir?

C: Sakıncası yoktur.

S.425: Birisi geceleyin camiye gelerek orada uyur da cünüp olursa ve uyandığında camiden çıkamazsa vazifesi nedir?

C: Camiden çıkamaz ve başka bir yere gidemezse camide kalmasının câiz olması için hemen teyemmüm etmesi farzdır. 

 

dİğer dİnİ yerlerİn hükümlerİ

S.426: Hüseyniyeyi belli şahıslar adına kaydettirmek câiz midir? Ve bu hayır işte katkısı olanlar buna razı olmazlarsa hükmü nedir?

C: Dini törenlerin düzenlenmesi için vakfedilen hüseyniyeleri belli kişilerin adına kaydettirmeye gerek yoktur; herhalukârda hüseyniyeleri bazı kişilerin adına kaydettirmek onun yapımında katkısı olan kimselerin tümümün iznine bağlıdır.

S.427: İlmihal kitaplarında cünüp ve hayız kadının Ehl-i Beyt imamlarının (a.s) haremlerine -türbelerine- girmelerinin câiz olmadığı yazılmıştır; haremden maksat sadece kubbenin altı mıdır, yoksa kubbeye eklenen bütün binaları da kapsamına alır mı?

C: Haremden maksat, kubbenin altı ve örfen harem ve türbe denilen yerlerdir. -Sonradan- eklenen binalar harem hükmünde değildir; dolayısıyla cami unvanı olmazsa cünüp kimsenin ve hayız kadının oraya girmesinin sakıncası yoktur.

S.428: Eski bir caminin yanında bir hüseyniye yapılmıştır, şimdi namaz kılanlar camiye sığmadıklarından söz konusu hüseyniyeden cami olarak yararlanmak için bu hüseyniyeyi camiye eklemek câiz midir?

C: Hüseyniyede namaz kılmanın sakıncası yoktur; ancak hüseyniye, şer'an sahih bir şekilde hüseyniye olarak vakfedilmişse camiye dönüştürülmesi ve cami diye bitişik olduğu camiye katılması câiz değildir.

S.429: İmamzadelerin türbelerine adak edilen sergi ve eşyaların bölgenin merkez camisinde kullanmanın hükmü nedir?

C: İmamzadenin türbesinin ve ziyaretçilerinin ihtiyacından fazla olursa sakıncası yoktur.

S.430: Hz. Ebulfazl (a.s) ve diğerlerinin ismiyle kurulan hüseyniyeler cami hükmünde midir? Bu yerlerin hükmü nedir?

C: Hüseyniyeler cami hükmünde değildir. 

 

Namaz kılanın elbİsesİ

S.431: Necis olduğuna dâir şüpheye düştüğüm elbiseyle kıldığım namaz batıl mıdır?

C: Necasetinde şüphe edilen elbise pâk hükmündedir ve onunla namaz kılmak sahihtir.

S.432: Almanya'dan deri bir kemer satın aldım. Onun doğal deri mi, sun'i deri mi ve yine tezkiye edilmiş (şer'î ölçülere göre kesilmiş) hayvanın mı, yoksa tezkiye edilmemiş hayvanın mı olduğunu bilmiyorum. Onunla namaz kılmanın şer'an bir sakıncası var mıdır? Kıldığım namazların hükmü nedir?

C: Doğal deri olup olmadığında şüphe edilirse onunla namaz kılmanın sakıncası yoktur; ancak onun doğal deri olduğu tespit edilir; ama, şer'î ölçülere göre tezkiye edilip edilmediğinde şüphe edilirse, pâk olmasına rağmen haram olması ve onunla namaz kılmanın doğru olmaması bakımından leş hükmündedir; fakat, önceden kılınan namazlar sahihtir.

S.433: Bedeninde veya elbisesinde necaset olmadığını düşünerek namaz kılan şahıs, sonradan bedeninin veya elbisesinin necis olduğunun farkına varırsa namazı batıl mıdır? Namaz esnasında bunun farkına varırsa hüküm nedir?

C: Bedeninin veya elbisesinin necis olduğunu bilmeyerek namaz kılar ve sonra necis olduğunu anlarsa namazı sahihtir, dolayısıyla namazını yeniden kılması veya kaza etmesi farz değildir; ama namaz esnasında farkına varırsa, namazı batıl edecek bir şey yapmadan, necisin giderilmesi mümkün olursa bu işi yapmalı ve namazını tamamlamalıdır, ancak namazın şeklini koruyarak necisi gideremezse ve vakit de geniş olursa namazı bozup necisi giderdikten sonra namazı yeniden kılması farzdır.

S.434: Eti yenilmeyen hayvanların bir parçasının insanın üzerinde bulunduğunda ihtiyaten farz olarak namazı yenilemesi gerektiğini söyleyen bir müçtehidi taklit eden kimse, eğer doğru şekilde kesilip kesilmediğinde şüphe ettiği bir hayvana ait deri parçasını namazda üzerinde bulundurursa bu halde kıldığı namazların hükmü nedir? Elbette, söz konusu deri parçasını kemer gibi namazda satır (örtü) olmaya yeterli olmayan bir şey olarak bulundurmuştur.

C: Tezkiye edilip edilmediğinde (şerî usullere göre kesildiğinde) şüphe edilen hayvan, yenilmesinin haram oluşu ve onda namaz kılmanın câiz olmayışı açısından leş hükmündedir; fakat pâktır.

S.435: Bir kadın namaz esnasında saçının göründüğünün farkına varır da hemen örterse namazını yenilemesi farz mıdır?

C: Saçını görünmesi kasten açmamışsa namazı yenilemek farz değildir.

S.436: Birisi idrar yerini taş veya ağaç ya da başka bir şeyle temizlemek zorunda kalır ve eve döndüğünde de suyla temizlerse; bu durumda namaz için iç çamaşırını değiştirmesi veya temizlemesi farz mıdır?

C: Elbisesi idrar rutubetiyle necis olmamışsa temizlemesi farz değildir.

S.437: İthal edilen bazı sanayi araçlarının kullanımı ancak İslam fıkhına göre kafir ve necis sayılan yabancı mutahassısların yardımıyla gerçekleşiyor; onlar, bu araçları el vasıtasıyla yağlıyorlar; dolayısıyla, bu araçların pâk olması mümkün değildir. Çalışma esnasında işçilerin beden ve elbiselerinin bu aletlere değdiğini iş arasında beden ve elbiselerini tamamen temizleme fırsatı bulamadıklarını dikkate alarak namazla ilgili olarak vazifelerinin ne olduğunu söyler misiniz?

C: Makine ve aletleri çalıştıran kafirin, pâklığına hükmedilen ehl-i kitap oluşuna veya çalışma esnasında eldiven giydiğine ihtimal verilirse sırf kafir çalıştırdığı için makine ve aletlerin kesin olarak necis olduğu söylenemez; ancak, aletlerin dolayısıyla çalışma anında elbise ve bedenin necis olduğu kesin olarak bilindiği takdirde namaz için bedenin temizlenmesi ve elbisenin temizlenmesi ya da değiştirilmesi farzdır.

S.438: Namaz kılan şahsın, kan ile necis olmuş mendil veya benzeri bir şeyi üzerinde taşıması veya onu cebine bırakması namazı batıl eder mi?

C: Mendil avret mahallini örtemeyecek kadar küçük olursa sakıncası yoktur.

S.439: Günümüzdeki mevcut alkollü kokuların sürülmüş olduğu elbiseyle namaz kılmak sahih midir?

C: Söz konusu kokunun necis olduğu bilinmezse onunla namaz kılmanın sakıncası yoktur.

S.440: Namazda kadına vücudunu ne derecede örtmesi farzdır? Kısa kollu elbiseyle ve çorapsız olarak namaz kılmanın sakıncası var mıdır?

C: Ölçü, elbisenin çarşaf gibi yüzün abdestte yıkanması farz olan miktarı, bileklere kadar eller, ayak bileklerine kadar da ayaklar dışında bütün bedeni örtmesidir.

S.441: Kadınlara namazda ayaklarını örtmeleri farz mıdır?

C: Bileklere kadar ayakları örtmek farz değildir.

S.442: Örtünürken ve namazda çenenin tamamını örtmek farz mıdır, yoksa sadece alt kısmını örtmek yeterli midir veya çeneyi örtmek, yüzün şer'an farz olan miktarını örtmenin mukaddimesi olduğu için mi farzdır?

C: Çenenin tamamını değil, sadece alt kısmını örtmek farzdır; çünkü, çene yüzden sayılır.

S.443: Çorap ve takke gibi namazda örtü olarak yeterli olmayan necis olmuş şeyle ilgili hüküm, unutarak veya hükmü bilmeyerek ya da hükmü bilip de bunların necis olduğunu bilmeyerek kılınan namazlara mı mahsustur, yoksa mevzuda (namazda örtü sayılmayacak şeylerin necis olup olmadığında) şüphe etme veya hükümde (bu tür şeylerin necis olması namazı batıl edip etmediğinde) şüphe etme durumunu da mı kapsamına almaktadır?

C: Hüküm sadece unutma ve bilmemek durumuna mahsus değildir; namazda örtü olarak yeterli olmayan bir şey necis olursa, bildiği ve farkında olduğu durumda bile onunla namaz kılmak câizdir.

S.444: Namaz kılan kimsenin üstünde kedi tüyü veya salyasının bulunması namazı batıl eder mi?

C: Evet, namazın batıl olmasına sebep olur. 

 

Gümüş ve altın kullanmak

S.445: Erkeklerin altın yüzük takmasının hükmü nedir? (Özellikle namazda).

C: Erkeklerin altın yüzük takması câiz değildir ve onunla kılınan namaz da batıldır.

S.446: Erkeklerin beyaz altından (plâtinden) yapılmış yüzük takmasının hükmü nedir?

C: Beyaz altın denilen şey, sarı altında bulunan maddeden başka bir maddeye sahipse ondan yapılan yüzüğü takmak haram değildir.

S.447: Zinet için olmaz ve kimse de göremezse şer'an altın takmalarının sakıncası var mıdır?

C: Ziynet kastıyla olmasa ve başkaları görmese bile erkeklerin mutlak surette altın takmaları haramdır.

S.448: Erkeklerin altın kullanmasının hükmü nedir? Bazılarının nikah akdi okunması gibi kısa bir zaman için erkeğin altın takmasının sakıncasının olmadığını iddia ettiklerini görüyoruz.

C: Erkeklerin altın kullanmaları haramdır; ister kısa süreli olsun, isterse uzun süreli, haram olma yönünden hiç bir farkı yoktur.

S.449: Namaz kılanın elbisesinin hükümlerini ve erkeğin altınla zinet etmesinin haram olduğunu dikkate aldığımızda şu hususların hükmü nedir: a) Altınla ziynetlenmekten maksat erkeklerin mutlak olarak, hatta kemik ameliyatı ve diş yaptırma gibi durumlarda bile altın kullanmaları mıdır? b) Yaşadığımız bölgenin gelenekleri gereği, yeni evlenen gençler sarı altından olan nişan yüzüğü takarlar; bunun halkın genelinde kesinlikle erkek için ziynet sayılmadığı, sadece kişinin evlilik hayatına başladığının belirtisi olduğu dikkate alındığında bunun hükmü ne olur?

C: a) Erkeklerin altın kullanmasının haram oluşunun ölçüsü ona “ziynet” denilmesi değildir. Her ne şekilde ve her ne niyetle olursa olun, erkeklerin altın takmaları haramdır. Neticede altın takmak ister yüzük olsun, ister bilezik, ister zincir vb. olsun erkeklere haramdır. Ama ameliyatta veya diş yapımında erkeğin altın kullanmasının sakıncası yoktur. b) Erkeklerin sarı altından olan nişan yüzüğü takmaları mutlak surette haramdır.

S.450: Kadınların kullanmadığı erkeklere mahsus altın mücevherlerin yapım ve satımının hükmü nedir?

C: Altın mücevherler yapmak erkeklerin kullanması için olursa haramdır; yine onun bu gayeyle alım ve satımı da haramdır.

S.451: Bazı misafirliklerde gümüş tabaklarda tatlı sunduklarını görmekteyiz; bu, gümüş tabakta yemek yemek sayılır mı? Hükmünü açıklar mısınız?

C: Yemek kastıyla gümüş tabaktan bir şey almak haramdır.

S.452: Erkekler için dişleri altınla kaplamak veya altın diş taktırmak câiz midir?

C: Sakıncası yoktur; ancak ziynet için olursa -ikisi aşağı ve ikisi yukarıda olmak üzere- öndeki dört dişte sakıncalıdır.

S.453: Dişleri altınla kaplamanın sakıncası var mıdır? Dişleri platinle kaplamanın hükmü nedir?

C: Dişleri altın veya platinle kaplamanın sakıncası yoktur; ancak ziynet için olursa dişleri, özellikle alt ve üst taraftan ön dişleri altınla kaplatmak sakıncasız değildir. 

 

Ezan ve İkaAmet

S.454: Bizim köyümüzde müezzin devamlı Mübarek Ramazan ayında halkın, sabah ezanı okunurken veya ezan bitinceye kadar yemek yiyebilmesi ve su içebilmesi için vaktin girmesinden bir kaç dakika önce ezan okuyor; acaba bu iş câiz midir?

C: Ezanın çabuk okunması halkı yanıltmazsa ve fecrin doğduğunu ilan etmek için olmazsa sakıncası yoktur.

S.455: Bazıları marufu emretme ve münkerden nehyetme vazifesini yerine getirme amacıyla umuma ait yollarda toplu olarak ezan okuyorlar ve onların bu hareketinin bölgede fesadı önlemekte ve diğerlerini, özellikle gençleri namazı ilk vaktinde kılmaya teşvik etmekte büyük bir etkisi vardır. Ancak, birisi bu hareketin İslam dininde yeri olmadığını, bunun bid'at olduğunu öne sürdü ve onun bu sözü bizde şüphe uyandırdı; bu konuda görüşünüzü açıklar mısınız?

C: Günlük farz namazları ilan etmek için ilk vakitte ezan okunması, onun işitenler tarafından tekrarlanması ve okunduğunda sesin yükseltilmesi tekid edilen şer'î müstehaplardandır; yolların kenarında topluca ezan okumak da hürmetsizliğe, yolu kapamaya ve başkalarını rahatsız etmeye sebep olmazsa sakıncası yoktur.

S.456: Ezan okumak, siyasî-ibadî bir amel olup çok sevabı olduğundan bazı mü'minler namaz vakti girdiğinde, özellikle sabah namazı vaktinde evlerinin damına çıkarak hoparlörsüz ezan okumaya karar almışlar. Sorum şu: Komşulardan bazıları bu amele itiraz ettiği durumda bunun hükmü nedir?

C: Başkalarını rahatsız etmemek ve komşuların evlerine bakmamak şartıyla yaygın olduğu şekilde damın üzerinde ezan okumanın sakıncası yoktur.

S.457: Mübarek Ramazan ayının seherlerine mahsus programları (sabah ezanı dışında) herkesin duyması için caminin hoparlöründen yayınlamanın hükmü nedir?

C: Mübarek Ramazan ayının gecelerinde Kur'an okumak, dua okumak, dini programlara katılmak vb. için halkın genelinin uyanık kaldığı yerlerde sakıncası yoktur; ancak caminin komşularını rahatsız edecek olursa câiz değildir.

S.458: Cami ve diğer merkezlerde sabah ezanından önce bir kaç kilometreye ulaşan yüksek sesle Kur'an-ı Kerim ve ezandan sonra dua yayınlamak câiz midir? Bu durumun bazen yarım saattan fazla sürdüğünü de hatırlatalım.

C: Sabah namazının vaktinin girdiğini ilan etmek için yaygın olan şekilde ezanı hoparlörden yayınlamanın sakıncası yoktur; ancak hangi vakitte olursa olsun caminin hoparlöründen Kur'an, dua vb. şeyleri yayınlamanın komşuları rahatsız ettiği taktirde şer'î bir dayanağı yoktur; hatta bu iş sakıncalıdır. Esasen Kur'an ve dua yayınlayarak başkalarını rahatsız etmek doğru değildir.

S.459: Erkeğin, namaz için kadının okuduğu ezanla yetinmesi câiz midir?

C: Bütün bölümlerini duyarsa kadının ezanıyla yetinmesinin câiz oluşu uzak bir görüş değildir.

S.460: Farz namazlar için okunan ezan ve ikaametde Hz. Ali'nin (a.s) emirliğine, velayetine dâir üçüncü şehadeti vermek hususunda görüşünüz nedir?

C: Şer'an ezan ve ikaametin cüzü değildir; ancak ezan ve ikâmetin bir cüzü olduğu kastıyla olmazsa sakıncası yoktur. Hatta, Resulullah'ın (Allah'ın selamı ona ve masum vasilerine olsun) halifesi hususunda kendi inancını itiraf etmek ve dile getirmek için olursa şer'an iyi bir iştir. 

 

kıraat hükümlerİ

S.461: Sesli kılmadığımız namazların hükmü nedir?

C: Erkeklerin sabah, akşam ve yatsı namazlarında Fatiha ve sureyi sesli okumaları farzdır. Bilerek sesiz okurlarsa namazları batıl olur.

S.462: Sabah namazının kazasını kılmak istediğimizde sesli mi kılmamız gerekir, sessiz mi?

C: İster kaza olsun, ister edâ her durumda, sabah, akşam ve yatsı namazlarında hatta gündüz kaza edilse bile Fatiha ve sureyi sesli okumak (erkeklere) farzdır.

S.463: Bir rekatın niyet, tekbiret-ul ihram, Fatiha suresi, sure, rüku ve secdeden oluştuğunu, diğer taraftan öğle ve ikindi namazının bütün rekatlarının, akşam namazının üçüncü rekatının ve yatsı namazının son iki rekatının sessiz kılınması gerektiğini de biliyoruz; ancak radyo ve televizyonda üçüncü rekatın rüku ve secdesini sesli kıldıklarını görüyoruz. Oysa üçüncü rekatın rüku ve secdesi de sessiz kılınması gereken rekatın bir cüzüdür; bu meselenin hükmünü açıklar mısınız?

C: Sabah, akşam ve yatsı namazlarını sesli kılmanın, öğle ve ikindi namazlarını ise sessiz kılmanın farz oluşu yalnız Fatiha ve surenin kıraatı (okunuşu) için geçerlidir. Nitekim, akşam ve yatsı namazlarının ilk iki rekatından sonraki rekatları sessiz kılmanın farz oluşu da sadece Fatiha veya tesbihatın okunuşu için geçerlidir. Rüku ve secde zikrinde, teşehhüdü, selamı okumada ve günlük beş vakit namazın diğer zikirlerinde mükellef sesli ve sessiz okuma arasında serbesttir.

S.464: -Günlük onyedi rekat dışında- onyedi rekat da ihtiyaten kaza namazı kılmak isteyen kimse sabah, akşam ve yatsı namazlarının ilk iki rekatını sesli mi kılması gerekiyor, sessiz mi?

C: İhtiyaten kılınsa bile günlük namazları sesli veya sessiz kılmanın farz oluşunda kazayla edâ arasında hiç bir fark yoktur.

S.465: Salat (namaz) kelimesinin "ta" harfiyle bittiğini biliyoruz, ancak ezanda hayye ala-s salah ("ha" harfiyle) şeklinde okunuyor; bu sahih midir?

C: Vakfedildiğinde (durulduğunda) salat kelimesini "ha" ile bitirmenin sakıncası olmadığı gibi bu gereklidir de.

S.466: İmam Humeyni (kuddise sirruh) "Fatiha Suresi'nin Tefsiri"nde "melik" şeklindeki kıraatın "malik" şeklindeki kıraata tercih edildiğini ileri sürmüştür; farz ve farz olmayan namazlarda Fatiha Suresi'ni okurken bu kelimeyi her iki şekilde okumak sahih midir?

C: Bu hususta ihtiyat etmenin (her ikisini de okumanın) sakıncası yoktur.

S.467: Namaz kılan kimse "gayr-il mağzubi aleyhim..." cümlesini okurken hemen atfetmek yerine vakfetmesi ve sonra "ve la-z zallin" cümlesini söylemesi sahih midir ve yine teşehhüdde "Allahumme salli ala Muhammedin ve âl-i Muhammed" cümlesinde "Muhammed" kelimesi üzerinde vakfederek daha sonra "ve Âl-i Muhammed" söylemesi sahih midir?

C: Cümlenin bütünlük ve birliğini bozmayacak kadar vakfetmenin sakıncası yoktur.

S.468: İmam Humeyni'ye (kuddise sirruh) şöyle bir soru yöneltildi: Tecvid ilminde "Zad" harfinin telaffuzu hususunda bir kaç görüşün olduğuna göre siz hangi görüşe amel ediyorsunuz? İmam (kuddise sirruh) bu soruya şu cevabı verdi: Harflerin mahreçlerini -çıkış yerini- tecvid bilginlerinin görüşüne göre bilmek farz değildir; her harfin telaffuzu, Arap örfünde “bu şahıs şu harfi edâ etti” denecek şekilde olmalıdır. Soru şudur: a) “Arap örfünde bu şahıs şu harfi edâ etti” ibaresinin yorumu nasıldır? b) Tecvid kuralları sarf ve nahiv kuralları gibi Arap örfü ve lügatından alındığına göre, Arab'ın örf ve lügatının birbirlerinden ayrıldığı nasıl söylenebilir? c) Bir kimse kıraattaki harfleri doğru mahreçlerinden -çıkış yerlerinden- edâ etmediğini veya genel olarak harf ve kelimeleri doğru bir şekilde edâ etmediğini -sağlam bir yolla- bilirse ve her açıdan sahih kıraatı öğrenmeye uygun ortam olursa, şöyle ki: Öğrenmek için iyi bir yeteneği veya uygun bir fırsatı olursa -yeteneği çerçevesinde- sahih kıraatı veya sahihe yakın bir kıraatı öğrenmeye çalışması farz mıdır?

C: Kıraatın sıhhatinde ölçü, tecvid kurallarının iktibas ve istihraç kaynağı sayılan arapların nezdindeki kıraattir. Buna göre, tecvid bilginlerinin, harflerden birinin nasıl kıraat edildiği hususundaki farklı görüşleri arapların bu harfi nasıl telaffuz ettiklerinde anlayış ihtilafından kaynaklanıyorsa merci ve kaynak arapların kendi örfleridir; ancak farklı görüşler arapların bu harfin telaffuzu hakkındaki ihtilaflarından kaynaklanıyorsa bu durumda mükellef istediği görüşü seçmekte serbestir.

S.469: İlk baştan niyeti veya alışkanlığı Fatiha ve sonra İhlas suresini okumak olan kimse hangisini okuyacağını tayin etmeden gaflet sebebiyle “bismillahirrahmanirrahim” derse başa dönerek hangisini okuyacağını belirledikten sonra yeniden besmele çekmesi gerekir mi?

C: Yeniden “bismillahirrahmanirrahim” demesi gerekmez, ondan sonra okumak istediği sure için ilk önce söylediği besmele yeterlidir.

S.470: Farz namazlarda arap kelimelerini kamil olarak edâ etmek farz mıdır? Kelimeler sahih ve kamil arapçayla telaffuz edilmezse namazın sıhhatine hükmedilir mi?

C: Namazda Fatiha, sure ve diğer bütün zikirlerin sahih bir şekilde okunması farzdır; namaz kılan kimse arap kelimelerini gerektiği şekilde okuyamazsa öğrenmesi farzdır ve eğer öğrenmekten aciz olursa mazurdur.

S.471: Namazda içten okumaya -yani kelimeleri telaffuz etmeyerek içinden geçirmeye- kıraat söylenebilir mi?

C: Buna kıraat söylenmez, namazda ancak kelimeleri kıraat denecek şekilde telaffuz etmek yeterlidir.

S.472: Bazı müfessirlere göre Fil, Kureyş, İnşirah ve Duha gibi Kur'an-ı Kerim'in bazı sureleri tek başına kamil bir sure sayılmazlar. Dolayısıyla, -namazda- bu surelerden birini, mesela Fil suresini okuyan kimse hemen peşinden Kureyş suresini de okumalıdır, yine İnşirah suresini okuyan peşinden Duha suresini de okumalıdır. Eğer, bir kimse meseleyi bilmeyerek namazda sadece Fil suresini veya İnşirah suresini okursa vazifesi nedir?

C: Bu meseleyi bilmeyerek Fil ve Kureyş veya İnşirah ve Duha surelerinden sadece birini okumakla yetinen kimsenin geçmiş namazları sahihtir.

S.473: Namaz esnasında gaflet ederek öğle namazının üçüncü rekatında Fatiha ve sureyi okursa ve namazını bitirdikten sonra bunun farkına varırsa namazı yeniden kılması farz mıdır? Farkına varmasa namazı sahih midir?

C: Sorudaki takdirde namazı sahihtir ve üzerine hiçbir şey gelmez.

S.474: İmam Humeyni (kuddise sirruh) öğle ve ikindi namazında sessiz kılmanın ölçüsünü, ses tonunun çıkmaması biliyordu ve biz biliyoruz ki on harf dışında diğer harfler cehrî (aşikâr) okunan harflerdir; buna göre, öğle ve ikindi namazlarını sessiz kılacak olursak cehrî okunan on sekiz harfi nasıl edâ etmeliyiz?

C: Sessiz kılmada ölçü, cehrî okunan harflerin ses tonunu çıkarmamak değildir; ölçü söz konusu ses tonunu izhar etmemektir; sesli kılmada ölçü ise onu açıktan söylemektir.

S.475: İster erkek olsun, ister kadın İslam'a yeni giren ve arap dilini bilmeyen yabancılar namaz ve diğer dini farizelerini nasıl edâ etmeleri gerekir? Esasen bu durumda Arapça öğrenmeye gerek var mıdır?

C: Namazda tekbiret-ul ihram, Fatiha, sure, teşehhüd ve selamı ve yine arapçanın şart olduğu diğer bütün şeyleri öğrenmek farzdır.

S.476: Gece nafilelerinin veya sesli kılınması gereken namazların nafilelerinin de sesli kılınmasına ve yine sessiz kılınması gereken farz namazların nafilelerinin de sessiz kılınmasına dâir delil var mıdır. Cevabınız olumlu ise sesli kılınması gereken farz namazların nafilelerinin sessiz kılınması ve bunun aksi yeterli midir? Bu konuda fetvanız nedir?

C: Sesli kılınması gereken farz namazların nafilelerini sesli ve sessiz kılınması gereken farz namazların nafilelerini de sessiz kılmak müstehaptır; ancak muhalefet edilir de tersine kılınırsa yine de yeterlidir.

S.477: Namazda Fatiha suresini okuduktan sonra tam bir sureyi okumak farz mıdır, yoksa Kur'an-ı Kerim'den bir miktar okumak da yeterli midir? Birinci durumda sureyi okuduktan sona Kur'an-ı Kerim'in bazı ayetlerini okumak câiz midir?

C: Günlük farz namazlarda tam bir sure yerine Kur'an-ı Kerim'den bir kaç ayet okumak yeterli değildir; ancak tam bir sure okuduktan sonra Kur'an ünvanıyla bir kaç ayet okumanın sakıncası yoktur.

S.478: Namazda Fatiha ve sureyi veya kelimelerin harekelerini -önemsemeyiş veya konuştuğu lehcesi yüzünden- yanlış okursa, mesela "yuled" kelimesini fetheyle okuyacağına kesreyle okuyup "yulid" derse hükmü nedir?

C: Kasıtlı veya öğrenmeye gücü olduğu halde öğrenmeyen bir cahil olursa namazı batıldır, aksi durumda namazı sahihtir.

S.479: Okuma-yazma bilmeyen 35-40 yaşlarındaki bir kimse, çocuklukta anne-babasından namazı öğrenmemiş; bu şahıs, namazı sahih okumayı öğrenmek için çaba harcamasına rağmen namazın zikir ve kelimelerini sahih bir şekilde edâ edemiyor; hatta bazı kelimeleri hiç söyleyemiyor, bu adamın namazı sahih midir?

C: Söyleyebildiği kadarını söylerse namazı sahihtir.

S.480: Ben namazı anne ve babamdan öğrendiğim ve okulda bize öğrettikleri gibi telaffuz ediyordum. Sonraları namazda yanlış kıraat ettiğimi anladım; İmam Humeyni'nin fetvasına göre kıldığım namazları yenilemek bana farz mıdır?

C: Bu durumda kıldığınız geçmiş namazlar sahihtir; yenileme ve kaza gerekmez.

S.481: Duyu organları sağlam olan bir kimse hastalık dolayısıyla konuşma özelliğini yitirirse işaretle namaz kılmasının hükmü nedir?

C: Bu durumda namazı sahih ve yeterlidir. 

 

zİkİr

S.482: Kasıtlı olarak rüku zikrini secdede ve secde zikrini de rükuda okumanın sakıncası var mıdır?

C: Allah Teala'nın mutlak zikri olarak okursa sakıncası yoktur; rüku, secde ve namazı sahihtir.

S.483: Birisi yanlışlıkla secdede rüku zikrini veya rükuda secde zikrini söylerse ve sonra hemen farkına vararak hatasını düzeltirse namazı batıl olur mu?

C: Bunun sakıncası yoktur ve namazı sahihtir.

S.484: Namazı bittikten sonra veya namaz esnasında zikri yanlış söylediğinin farkına varırsa hükmü nedir?

C: Zikrin, yani rüku ve secdenin yeri geçmişse üzerine bir şey gelmez.

S.485: Namazın üç ve dördüncü rekatlarında "tesbihat-ı erbaa"yı bir kere söylemek yeterli midir?

C: Yeterlidir; ancak, üç kere tekrarlamak ihtiyata daha uygundur.

S.486: Namazda "tesbihat-ı erbaa"nın üç defa söylenmesi gerekmektedir; ancak insan yanlışlıkla dört defa söylerse, namazı kabul olur mu?

C: Sakıncası yoktur.

S.487: Namazın üç ve dördüncü rekatlarında "tesbihat-ı erbaa"yı üç kere mi, dört kere mi veya üçten az mı söylediğini bilmeyen kimse ne yapmalıdır?

C: Bir kere de söylemek yeterlidir ve üzerine herhangi bir sorumluluk gelmez; eğer rüku etmemişse üç kere söylediğini kesin olarak bilinceye kadar tekrarlayabilir.

S.488: Namazda, kıyam halinde olduğu gibi, beden hareket halindeyken de "bi havlillahi ..." zikrini okumak câiz ve sahih midir?

C: Sakıncası yoktur; zâten bu zikir namazın bir sonraki rekatı için kıyam edildiğinde söylenilir.

S.489: Zikirden maksat nedir? Acaba Resulullah (

S.a.a) ve Ehl-i Beyt'ine salavat getirmeği de kapsamına alır mı?

C: Allah Teala'nın ismini kapsamına alan her şey zikirdir; Resulullah ve Ehl-i Beyt'ine (Allah'ın salavatı onların üzerine olsun) salavat ise en faziletli zikirlerdendir.

S.490: Bir rekatlık “Vitir” namazında ellerimizi kunut için kaldırarak Allah Teala'dan hacetlerimizi istediğimizde; hacetlerimizi kendi dilimizle -mesela Farsça- söylememizin sakıncası var mıdır?

C: Kunutta Farsça dua etmenin sakıncası yoktur; kunutta bütün dualar, Arapça olmayan herhangi bir dille okunabilir. 

 

Secde hükümlerİ

S.491: Çimento, mozaik üzerine secde ve teyemmüm etmenin hükmü nedir?

C: Bunların üzerine secde etmenin ve bunlarla teyemmüm etmenin sakıncası yoktur.

S.492: Elleri, namaz kılarken küçük delikleri olan mozaik üzerine koymanın sakıncası var mıdır?

C: Soruda farz edildiği gibi olursa sakıncası yoktur.

S.493: Alnın toprağa değmesini engelleyecek kadar kir tabakası oluşmuş ve siyahlaşmış mühüre secde etmenin sakıncası var mıdır?

C: Kir, alınla toprak arasında engel oluşturacak miktarda olursa secde ve namaz batıldır.

S.494: Secde ederken alnı ve özellikle secde yeri türban veya çarşafla örtünmüş olan kadın -bu halde kıldığı- namazlarını yenilemesi farz mıdır?

C: Secde esnasında bunun farkında olmazsa namazlarını yenilemesi farz değildir.

S.495: Bir kadın secde yaptığında alnının tamamen toprağa değmediğini, başörtüsü veya çarşafın engel olduğunu anlarsa başını mühürden kaldırıp engeli giderdikten sonra tekrar secdeye koymasının hükmü nedir? Engeli giderip yeniden başını mühüre koyması müstakil secde sayılırsa kıldığı namazların hükmü nedir?

C: Alnının toprağa değmesi için başını kaldırmadan oynatmalıdır; toprağa secde etmek için başını yerden kaldırması bilgisizlik veya unutkanlıkla olursa ve bu işi yalnızca bir rekatta ve iki secdenin birinde yaparsa namazı sahihtir ve yenilemesi farz değildir. Ancak; toprağa secde etmek için başını yerden kaldırması kasıtlı olur veya bu işi bir rekatın iki secdesinde de yaparsa namazı batıldır ve yenilemesi farzdır.

S.496: Secde halinde yedi uzvun yere temas etmesi farzdır; ancak, biz savaşta ma'lul olduğumuz için özel sağlık durumumuz nedeniyle tekerlekli sandalye kullanmaktayız, bu yüzden namazda ya toprağı kaldırıp alnımıza koyuyoruz veya mührü sandalyenin koluna bırakarak onun üzerine secde yapıyoruz; bu amelimiz sahih midir?

C: Mühür* ü sandalyenin koluna bırakarak ona secde etmeniz mümkünse öyle yapın ve namazınız sahihtir, aksi durumda -bunu yapamıyorsanız- işaretle bile olsa rüku ve secdeyi mümkün olan her şekilde yerine getirin ve bunun sakıncası yoktur. Allah'ın izniyle muvaffaksınız.

S.497: Mukaddes ziyaret yerlerinde -haremlerde- yere döşenen mermer taşlarının üzerine secde etmenin hükmü nedir?

C: Mermer taşının üzerine secde etmenin sakıncası yoktur.

S.498: Secdede ayağın baş parmağına ilaveten diğer parmakların da yere temas etmesinin hükmü nedir?

C: Sakıncası yoktur.

S.499: Son zamanlarda namaz için rekat ve secdelerin sayısını belirleyen ve bir hadde kadar şüpheyi gideren "mühr-ü emin" diye bir mühür yapmışlar. Bunu yapan şirket, taklit mercilerinin bunun üzerine secde edilmesini câiz bildiklerini iddia ediyor; mühürün altında çelikten bir yay var; dolayısıyla alın üzerine koyulduğunda mühür aşağı doğru hareket etmektedir. Bunun üzerine secde etmenin sahih olup olmadığı konusunda görüşünüz nedir?

C: Üzerine secde edilmesi sahih olan şeylerden olursa ve alnı üzerine koyduktan ve bastıktan sonra sabit durursa üzerine secde etmenin sakıncası yoktur.

S.500: Secdeden kalkıp oturunca hangi ayağımızı diğerinin üzerine koymalıyız?

C: Sağ ayağın üstünü sol ayağın içi kısmının üzerine koymak müstehaptır.

S.501: Secde ve rükuda farz zikiri okuduktan sonra hangi zikri okumak daha faziletlidir?

C: Farz zikrin kendisini tek sayıyla bitirmek kaydıyla tekrarlamak; ve secdede buna ilaveten dünyevî ve uhrevî hacetler için dua etmek müstehaptır.

S.502: Radyo veya teyip kasetinden secde ayeti dinlenildiğinde şer'î vazife nedir?

C: Teyip kasetinden secde ayetini dinlemekle secde farz olmaz; ancak, secde ayeti radyodan veya hoparlörden naklen (canlı olarak) yayınlanırsa ihtiyaten secde etmek farzdır. 

 

selam vermenİn hükümlerİ

S.503: Erkek ve kız çocuklarının selamını almak farz mıdır?

C: Kadın ve erkeklerin selamını almak nasıl farz ise mümeyyiz (iyiyi kötüden ayıran) erkek ve kız çocuklarının selamını almak da farzdır.

S.504: Birisi selamı duyar da gaflet yüzünden veya başka bir sebepten dolayı cevap vermezse ve araya az bir fasıla girerse bu aradan sonra yine de selamın cevabını vermek farz mıdır?

C: Verilen cevap selamın cevabıdır denilmeyecek kadar gecikirse, farz değildir.

S.505: Birisi "Esselamu aleykum cemian" diye bir topluluğa selam verirse ve diğerleri selamı alırsa o toplulukta namaz kılan kimsenin selamı alması farz mıdır?

C: Selamı başkası alırsa, ihtiyaten onun almaması gerekir.

S.506: Selamın has deyimiyle olmayan selamı almakta görüşünüz nedir?

C: Namazda olursa böyle bir selamı almak câiz değildir; namaz dışında olursa (hareket ve işaretle değil) sözlü olup örfen selam sayılırsa ihtiyat gereği böyle bir selamı almak gerekir.

S.507: Bir kişi bir anda bir kaç kez selam verirse veya bir kaç kişi bir anda selam verirlerse hepsine toplu olarak bir selam vermek yeterli midir?

C: Birinci durumda bir kere selam vermek yeterlidir, ikincisinde ise hepsini kapsayacak bir kelimeyle (çoğul şahısla) hepsinin selamını alma kastıyla bir kere selam verirse yeterlidir.

S.508: "Selamun aleykum" yerine sadece "selam" diyen kimsenin selamını almak farz mıdır? Bulûğ çağına erişmeyen birisi "selamun aleykum" derse selamını almak farz mıdır?

C: Örfen ona selam denilirse selamı almak farzdır; selam veren çocuk mümeyyiz olursa selamını almak farzdır. 

 

namazı batıl eden şeyler

S.509: Teşehhüdde, Emir-ul Mü'minin Hz. Ali'nin (a.s) velayetine şahadet etmek namazı batıl eder mi?

C: Farz namazların teşehhüdlerinde olmayan bir şeyi, gerçekte hak ve sahih bile olsa şer'en teşehhüdün bir parçası gibi ve teşehhüdde geldiği kastıyla yerine getirmek namazı batıl eder.

S.510: İbadetlerinde riyaya (amelleri gösteriş için yapmaya) tutulan bir kimse şimdi nefsiyle mücadele ediyor; bu mücadele de riya sayılır mı? Riyadan nasıl sakınmalıdır?

C: İbadetler Allah'a kurbet (yakınlaşma ve rızasını kazanma) kastıyla yerine getirilmelidir. Riyadan kurtulmak için, Allah Teala'nın azametini ve kendi nefsinin zayıflığını, başkaları gibi Allah Teala'ya muhtaç olduğunu, kendisinin ve diğer insanların şanı yüce Allah Teala'ya kul olduğunu düşünmelidir.

S.511: Namaz halinde kadınların ellerini birbirinin üstüne koymaları farz mıdır?

C: Farz değildir. Elleri bağlamak şeklinde olursa câiz de değildir.

S.512: Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin cemaat namazlarına katıldığımızda cemaat imamı Fatiha suresini okuduktan sonra yüksek sesle amin deniliyor. Bunun hükmü nedir?

C: Sorudaki takdirde, onlara uymak "amin" kelimesini söylemeyi gerektirirse sakıncası yoktur, aksi durumda câiz değildir.

S.513: Bazen farz namazdayken çocuğ1un tehlikeli bir iş yaptığını görüyoruz; bu durumda çocuğu veya evdekileri uyarmak için Fatiha veya diğer surelerden bazı kelimeleri veya bazı zikirleri yüksek sesle okumak câiz midir? Namaz esnasında birisine bir şeyi anlatmak veya sorusuna cevap vermek için el veya kaşı oynatmanın hükmü nedir?

C: Ayet ve zikir kastıyla okuması şartıyla diğerlerini uyarmak için ayet ve zikirleri okurken sesi yükseltmek, namaz durumundan çıkmaya sebep olmazsa sakıncası yoktur. Ama; namazda gerekli istikrarla ya da namazın şekliyle çelişen bir hareketi yapmak veya namazda konuşmak namazın batıl olmasına sebep olur.

S.514: Namaz kılan şahıs namaz esnasında güldürücü bir şeyi hatırlayarak veya komik bir olayın vuku bulmasından dolayı gülerse namazı batıl olur mu?

C: Sesli (kahkahayla) gülerse namazı batıl olur.

S.515: Namazda, kunuttan sonra elleri yüze çekmek namazı batıl eder mi? Namazı batıl ederse; günah da sayılır mı?

C: Sakıncası yoktur; namazı da batıl etmez.

S.516: Namazda gözleri kapamak câiz midir? Çünkü gözleri açmak fikrin namaz yerine başka şeylere kaymasına sebep oluyor.

C: Namazda gözleri kapamanın şer'an bir sakıncası yoktur.

S.517: Namaz esnasında bazen Kâfir Baasçı Saddam rejimiyle savaşta yaşadığım bazı manevi halleri hatırlıyorum ve bu, namazda daha fazla huşu etmeme yardımcı oluyor; bu, namazı batıl eder mi?

C: Namazın sıhhatine zararı yoktur.

S.518: İki kişi, üç gün dargın olursa bu süre içinde namaz ve oruçları batıl olur mu?

C: İki kişinin dargın olması ve aralarının bozulması namaz ve oruçlarını batıl etmez. 

 

namazDakİ şüphelerİN hükümlerİ

S.519: Namazın üçüncü rekatında kunut tutup tutmadığında şüphe ederse hükmü nedir? Namazını tamamlaması mı gerekir, yoksa şüphe ettiğinde namazı bozması mı gerekir?

C: Bu şüpheye itina edilmez ve namazı sahihtir; bu hususta mükellefin üzerine bir şey gelmez.

S.520: Nafile namazlarında rekatlar dışındaki hususlarda şüpheye itina edilir mi? Mesela; bir mi, yoksa iki secde mi yaptığında şüphe ederse hükmü nedir?

C: Nafile namazlarda, zikir ve amellerde şüphe etmenin hükmü farz namazlardaki şüphenin hükmüyle aynıdır; yeri geçmemişse itina edilir ve yeri geçmişse itina edilmez.

S.521: Kesir-uş şek (çok şüphe eden) kimse şüphesine itina etmemelidir; ancak namazda şüphe ederse vazifesi nedir?

C: Vazifesi, şüphe ettiği şeyi yaptığını kabul etmesidir; ancak yaptığını kabul etmesi namazın batıl olmasını gerektirirse şüphe ettiği şeyi yapmadığını kabul etmelidir; bu konuda rekatlar, ameller ve zikirler arasında hiç bir fark yoktur.

S.522: Bir kaç yıl sonra ibadetlerinin batıl olduğunu anlayan veya bu konuda şüpheye düşen kimsenin vazifesi nedir?

C: Amelden sonraki şüpheye itina edilmez; batıl olduğunu kesin olarak bildiği ibadetlerin ise telafisi mümkün olan miktarını kaza etmelidir.

S.523: Yanlışlıkla namazın bazı bölümlerini diğer bölümlerinin yerine yaparsa veya namaz esnasında başka yere bakarsa ya da yanlışlıkla konuşursa namazı batıl olur mu? Vazifesi nedir?

C: Namazda yanlışlıkla yapılan işler namazı batıl etmez; sadece, bazı yerlerde sehiv secdesi yapmasını gerektirir, ama yanlışlıkla da olsa bir rüknü fazlalaştırır veya azaltırsa namazı batıl olur.

S.524: Namazın bir rekatını unutur ve sonuncu rekatta hatırlarsa; mesela namazın birinci rekatını ikinci rekat sanarak üçüncü ve dördüncü rekatı kılar ve son rekatta onun üçüncü rekat olduğunun farkına varırsa şer'î vazifesi nedir?

C: Selamdan önce namazın eksik rekatını yerine getirmeli ve daha sonra selam vermelidir. Bu durumda yanlışlıkla fazla bir şey yaparsa veya rükün olmayan bazı farzları yapmazsa iki sehiv secdesi yerine getirmelidir. Eğer farz teşehhüdü de yapmamışsa ihtiyaten teşehhüdün de kazasını yapmalıdır.

S.525: İhtiyat namazının bir rekat mı, iki rekat mı kılınması gerektiği nasıl anlaşılır?

C: İhtiyat namazının rekatlarının sayısı namazda eksik olduğuna ihtimal verilen rekatlar miktarıncadır; o halde iki ile dört arasında şüphe ederse iki rekat ihtiyat namazı kılması gerekir, üçle dört arasında şüphe ederse bir rekat ihtiyat namazı kılması farzdır.

S.526: Namazın zikirlerinden veya Kur'an'ın ayetlerinden ya da kunut dualarından bir kelimeyi farkında olmadan veya yanlışlıkla okursa sehiv secdesi farz olur mu?

C: Farz olmaz. 

 

kaza namazı

S.527: Ben onyedi yaşına kadar ihtilam, gusül vb. şeyleri bilmiyordum, bu konuda kimseden de bir şey duymamıştım, kendim de cenabet ve guslün farz oluşunun ne demek olduğunu anlıyamıyordum; dolayısıyla bu yaşa kadar yerine getirdiğim namaz ve oruçlarım sakıncalıdır, buna göre üzerime farz olan vazifeyi açıklar mısınız?

C: Cenabet halinde kıldığınız bütün namazların kazasını kılmanız farzdır, ancak cenabetin ne demek olduğunu bilmediğiniz halde tuttuğunuz oruçlar sahih ve yeterlidir; kazası da farz değildir.

S.528: Ne yazık ki, bilinçsizlik ve irade zaafı yüzünden çirkin istimna amelini yapıyordum, dolayısıyla bazen namaz kılmıyordum; ancak namazımı ne kadar kılmadığımı bilmiyorum. Ama; namazlarımı peşpeşe terketmiş değilim, sadece cenabetli olup gusül almadığım zamanlarda terketmiş bulunmaktayım. Ben altı ay boyunca bu durumda olduğumu sanıyorum ve şimdi bu müddetin (altı ay) namazlarının kazasını yerine getirmeye kararlıyım; acaba, bu namazların kazası farz mıdır?

C: Kılmadığınızı veya hadesli olarak kıldığınızı bildiğiniz günlük farz namazları kaza etmeniz farzdır.

S.529: Üzerine kaza namazının farz olup olmadığını bilmeyen bir kimsenin üzerine kaza namazı farz oluğu takdirde, kıldığı müstehap veya nafile namazlar kaza namazları yerine sayılır mı?

C: Nafile ve müstehap namazlar kaza namazları sayılmazlar, üzerinde kaza namazı varsa kaza namazı niyetiyle kılması farzdır.

S.530: Ben yaklaşık yedi ay önce bulûğ yaşına erdim ve bulûğ yaşına ermeden bir kaç hafta önce bulûğ için tek belirtinin hicri kameri yılına göre onbeş yaşını bitirmek olduğunu sanıyordum. Bu arada erkeklerin bulûğ belirtilerinden bahseden bir kitap okudum ve onda bulûğun bende varolan diğer belirtilerinin de olduğunu gördüm. Ancak; ben bu belirtilerin ne zaman gerçekleştiğini bilmiyorum; şimdi bu süre zarfındaki namaz ve oruçların kazasını etmek üzerime farz mıdır? Şunu da hatırlatayım ki, ben bazen namaz kılıyordum ve geçen yılın Ramazan ayının hepsini oruç tuttum; bu meselenin hükmü nedir?

C: Şer'î bulûğ çağına eriştikten sonra yerine getirmediğinizi kesin olarak bildiğiniz bütün oruç ve namazların kazasını yerine getirmeniz farzdır.

S.531: Bir kişi Ramazan ayının, mesela yirmisinde, yirmibeşinde ve yirmiyedisinde olmak üzere üç kere cenabet guslü alırsa ve daha sonra gusüllerinden birisinin batıl olduğunu kesin olarak bilirse bu durumda namaz ve orucunun hükmü nedir?

C: Orucu sahihtir; ancak üzerine farz olan görevini yerine getirdğinine emin olacilecek şekilde namazlarını kaza etmesi farzdır.

S.532: Cehalet yüzünden bir süre gusülde tertibe uymayan bir şahsın namaz ve orucunun hükmü nedir?

C: Guslü batıl edecek şekilde tertibe riayet etmemişse, mesela baş ve boyunu yıkamadan önce sağ tarafı veya sağ tarafı yıkamadan sol tarafı yıkamışsa, bu durumda büyük hadesle kıldığı namazların kazası farzdır; ancak o zamanlar guslünün sahih olduğuna inanıyorduysa orucu sahihtir.

S.533: Bir yıllık namazını kaza etmek isteyen kimse nasıl kaza etmelidir?

C: Namazlardan birisiyle başlayarak günlük farz namazları kıldığı gibi kılmalıdır.

S.534: Üzerine bir miktar kaza namazı farz olan kimse namazını aşağıdaki tertip üzere kaza edebilir mi? 1) Peşpeşe yirmi sabah namazı. 2) Yirmi öğle ve yirmi ikindi namazı. 3) Yirmi akşam ve yirmi yatsı namazı. Bir yıl bu şekilde devam etmesi câiz midir?

C: Namazı bu şekilde kaza etmenin sakıncası yoktur.

S.535: Bir adam başından aldığı darbe yüzünden eli, sol ayağı ve dili felç olmuştur. Ayrıca, namazı nasıl kılacağını unutmuş ve öğrenemiyor da; ancak, kitaptan okuyarak veya teyip kasetinden dinleyerek namazın muhtelif bölümlerini ayırtedebiliyor; şimdi namaz konusunda iki problemi var: Birincisi, idrar yerini temizleyemiyor ve abdest de alamıyor. İkincisi, namazın kıraatında problemi var; bu adamın hükmü nedir? Yine yaklaşık altı ay kılmadığı namazlarının hükmü nedir?

C: Bedenin necis olması -temizlemesi mümkün olmazsa-, namazına zarar vermez. -Diğerlerinin yardımıyla bile olsa- abdest veya teyemmüm alabilirse, hatta teyip kasedinden dinleme veya yazıya bakma vb. şekilde bile olsa kılabildiği şekilde namazını kılması farzdır ve bütün vakit boyunca baygın olması dışında kılmadığı namazların kazası da farzdır.

S.536: Gençliğimde öğle ve ikindi namazlarımı akşam, yatsı ve sabah namazından daha fazla kaza ettim; ancak, onların sayı ve sırasını bilmiyorum; acaba bu hususta devr namazı gerekli midir? Devr namazının ne olduğunu açıklar mısınız?

C: Tertibe uymak farz değildir, kılmadığınızı kesin olarak bildiğiniz miktarda namazlarınızı kaza etmeniz yeterlidir, sırayı koruyabilmek için namazları tekrarlamak ve devr* etmek farz değildir size.

S.537: Bir kâfir, müslüman olursa yerine getirmediği namaz ve oruçların kazası üzerine farz mıdır?

C: Farz değildir.

S.538: Evlendikten sonra bazen benden sıvı bir akıntı geliyordu ve ben onun necis olduğuna inanarak cenabet guslü alıyor ve dolayısıyla abdest almaksızın namaz kılıyordum; bu akıntıya ilmihal kitaplarında "mezy" deniliyor; şimdi ben cenabetli olmaksızın gusül alarak abdestsiz kıldığım namazların hükmünün ne olduğunu bilmiyorum, açıklar mısınız?

C: O akıntının çıkmasından sonra abdest almaksızın cenabet guslüyle kıldığınız bütün namazların kazasını yerine getirmeniz farzdır.

S.539: Bazıları -İslam aleyhine yapılan propaganda sonucu- bir kaç yıl namaz ve diğer farizaları yerine getirmemişler. Ancak, İmam Humeyni'nin gelmesinden sonra tövbe etmişler. Şimdi ise yerine getirmedikleri farizaların kazasını yerine getiremiyorlar, vazifeleri nedir?

C: Yerine getirmedikleri farizaları mümkün olduğu miktarda kaza etmeleri farzdır.

S.540: Bir kişi ölür de üzerine Ramazan ayının orucu ve namazının kazası farz olursa ve geriye bıraktığı mal da eğer Ramazan ayının orucu için harcanırsa namazlarının kazası kalır ve eğer namazları için harcanırsa oruçları kalırsa bu durumda hangisini diğerine tercih etmek gerekir?

C: Namazla oruç arasında tercih yoktur; dolayısıyla hayatta olduğu müddetçe kendisi namaz ve orucunu kaza etmelidir ve kendisi yerine getirmezse hayatının sonunda geriye bıraktığı mirasın üçte birinin yettiği kadar namaz ve oruçlarını kaza etmesi için birisini ecîr tutmalarını (para karşılığında ölüden taraf bu amelleri yerine getirmesi üzere bir şahısla anlaşmalarını) vasiyyet etmelidir.

S.541: Çoğu zaman namaz kılıyordum ve kılmadığım namazlardan bazılarının da kazasını yerine getirmişim. Kaza olmuş namazlarım, uykuda olduğum veya beden ve elbisemin necis olduğu ve onları temizlemenin bana ağır geldiği durumlarda kaza olmuştu; bu durumda günlük namazların, âyât ve seferî namazların kazasını (miktar olarak) nasıl hesaplamam gerekir?

C: Kılmadığınıız kesin olarak bildiğiniz miktarı kaza etmeniz yeterlidir, bu miktardan seferî ve âyât namazı olduğunu kesin olarak bildiğiniz miktarı seferî ve âyât namazı olarak kılmalısınız, geri kalanı da günlük namaz olarak kılmalısınız. Üzerinize bundan fazla bir şey gelmez.

 

 büyük oğlun Babasının Namazını Kaza Etmesİ

S.542: Babam iki yıl süren beyin rahatsızlığı yüzünden iyiyi kötüden ayırtedemiyordu, yani tefekkür ve düşünme gücünü kaybetmişti; dolayısıyla bu iki yıl zarfında namaz ve oruçlarını yerine getiremedi; babam hasta olmayıp da sağlıklı olsaydı oruç ve namazlarının kazası, evin büyük oğlu olduğum için, benim üzerime farz olacağını biliyorum; ama bu durumda babamın hasta olarak yerine getirmediği oruç ve namazlarının kazası yine üzerime farz mıdır?

C: Düşünme gücünün zaafı delilik denecek kadar olmazsa ve namaz vakti boyunca baygın da olmazsa babanızın yerine getirmediği namazları kaza etmek farzdır.

S.543: Bir adam ölürse oruçlarının keffaretini vermek kimin üzerine farzdır? Oğul ve kızlarına keffareti vermek farz mıdır, yoksa onu başka birisi de verebilir mi?

C: Babanın üzerine farz olan muhayyer keffaret olsa, şöyle ki, keffaret olarak oruç tutmakla it'am (fakirleri doyurmak) hususunda muhayyer (serbest) idiyse, bu durumda keffaret, geriye bıraktığı mirastan çıkarılabilirse mirastan alınmalıdır ve eğer çıkarılamazsa ihtiyaten farz olarak büyük oğlu oruç tutmalıdır.

S.544: Yaşlı bir adam bazı sebeplerden dolayı ailesinden ayrılmıştır ve şimdi de onlarla irtibat kurması çok zordur. Evin büyük oğlu olan bu adamın bu süre içerisinde babası vefat etmiştir ve o, babasının üzerine ne kadar kaza namazı farz olduğunu v

S. bilmiyor ve yine -bunları yerine getirmesi için- birini ecîr tutmaya parası da yoktur ve yaşlı olduğu için kendisi de kaza etmeğe gücü yetmiyor, vazifesinin ne olduğunu açıklar mısınız?

C: Babasının kazaya bıraktığını bildiği namazları dışında üzerine bir şey farz değildir ve büyük oğula mümkün olan her şekilde babasının namazlarını kaza etmesi farzdır; kaza etmekten aciz olursa mazurdur.

S.545: Anne-baba ölür de büyük çocuğu kız ve ikinci çocuğu ise erkek olursa namaz ve oruçlarının kazası oğluna farz mıdır?

C: Ölçü, babasının erkek çocukları varsa erkek çocuklar arasında büyük oğlu olmasıdır ve sorudaki takdirde, babanın ve aynı şekilde annenin namaz ve orucunun kazası ikinci çocuğu olan oğlunun üzerine farzdır.

S.546: Büyük oğul babasından önce ölürse -ister baliğ olsun ister olmasın- babanın namazlarının kazası diğerlerinin üzerinden kalkar mı?

C: Babanın namaz ve oruçlarını kaza etmek vazifesi babanın ölüm sırasında hayatta olan büyük oğlunun üzerinedir; o oğlu babasının ilk çocuğu veya ilk oğlu olmasa bile durum aynıdır.

S.547: Ben babamın büyük oğluyum; acaba -babamın farz namazlarını kaza etmem gerektiğinden- hayatta olduğu müddetçe -kazaya kalan namaz ve oruçlarını- babamdan sorup araştırmak benim görevim midir, yoksa babamın mı bana bildirmesi gerekiyor? Bana bildirmediği takdirde görevim nedir?

C: Size, araştırma ve sorma farz değildir; bu hususla ilgili olarak babanın vasiyyet etmesi farzdır. Herhalukârda, babanın büyük oğlu babasının vefatından sonra onun yerine getirmediğini kesin olarak bildiği namaz ve oruçlarını kaza etmekle mükelleftir.

S.548: Bir adam ölür de sadece çocuklarının oturduğu bir evi miras kalırsa, diğer taraftan üzerine namaz ve oruç kazası farz olursa, büyük oğlu da günlük meşguliyeti yüzünden onları kaza edemezse acaba bu evi satarak onun namaz ve oruçlarının kazasını başka birine yaptırması farz mıdır?

C: Babanın üzerinde olan namaz ve oruçların kazası her durumda büyük oğlunun üzerine farzdır; ancak; meyyit, malının üçte biriyle kazaları için birisini ecîr tutmalarını vasiyet ederse ve malının üçte biri de üzerinde olan bütün kaza namaz ve oruçlar için yeterli olursa, mirasının üçte birini bu iş için harcamak farz olur.

S.549: Üzerine babasının kaza namazı farz olan büyük oğul ölürse büyük oğulun mirasçılarının üzerine bir şey gelir mi, yoksa kaza namazı babasının ikinci oğlunun mu üzerine intikal eder?

C: Büyük oğulun üzerine farz olan babasının namaz ve oruçlarının kazası ne oğlunun ve ne de kardeşinin üzerine farz olmaz.

S.550: Babası hiç namaz kılmazsa onun bütün kaza namazlarını yerine getirmek büyük oğlunun üzerine farz mı olur?

C: İhtiyaten (farz olarak) bu durumda da babasının namazlarını kaza etmesi gerekir.

S.551: Bütün ibadetlerini kasten terkeden babanın 50 yıla yaklaşık bütün namaz ve oruçlarını kaza etmesi büyük oğulun üzerine farz mıdır?

C: İsyan ederek terkettiği durumda babasının kazalarının büyük oğula farz olmadığını söylemek uzak bir görüş değildir; ancak, bu gibi durumda da ihtiyata amel edip kazaları yerine getirmek terkedilmemelidir.

S.552: Babamın üzerine bir miktar kaza namazı farz olmuştur. Ancak, babam onları kaza edemiyor. Ben ise evin büyük oğluyum -babam hayatta olduğu müddetçe- babamın kılmadığı namazlarını kaza edebilir miyim veya bu iş için başkasını ecîr tutabilir miyim?

C: Hayatta olan kimsenin namaz ve oruçlarını onun yerine başkasının kaza etmesi sahih değildir. 

 

cemaat hükümlerİ

S.553: Cemaat namazında imam nasıl niyet etmelidir; cemaat niyeti mi, münferid mi?

C: Cemaat faziletini elde etmek isterse imamın cemaat niyeti etmesi gerekir; ancak imamlık kastı olmaksızın namaza başlarsa onun namazının ve diğerlerinin ona uymasının sakıncası yoktur.

S.554: Askeri mekanlarda -idari saatlerde kılınan- cemaat namazı vakitlerinde askeriyeye mensup olan bazı görevliler işlerinden dolayı cemaat namazına katılamıyorlar. Oysa işi idari saatten sonraya veya bir sonraki güne bırakmak mümkündür; onların bu amelleri namazı hafife almak sayılır mı?

C: Cemaat namazına katılmak kendiliğinden farz değildir; ancak, kendi vaktinde kılınması daha faziletlidir. Namazın ilk vaktinin ve cemaat namazının faziletine erişmek için idari işleri bu ilahi farizeyi cemaatle ve en az vakitte yerine getirebilecek şekilde ayarlasınlar.

S.555: Devlet dairelerinde cemaat namazı için çalışmaya ara verildiğinde namazhanelerde, namazdan önce veya sonra yahut iki namaz arasında düzenlenen ve farz namazdan daha fazla vakit tutan tevessül duası veya diğer uzun dualar yahut müstehap namaz gibi farz olmayan ameller hakkında görüşünüz nedir?

C: İslam'ın şiarlarından olan bu ilahi farizeyi (namazı) yerine getirmek için düzenlenen cemaat namazı dışında okunan fazla dua ve müstehap ameller idari saatin zayi olmasına ve görevlerini geçiktirmeye sebep olursa sakıncalıdır.

S.556: Çok sayıda insanların katılarak cemaat namazı kıldıkları yerin ezan ve ikaamet sesinin duyulduğu 50 veya 100 metre yakınlığında ikinci bir yerde cemaat namazı düzenlemek sahih midir?

C: Böyle düzenlenen ikinci bir cemaatın sakıncası yoktur; ancak dini tören olan cemaat namazının daha görkemli olmasını sağlamak için mü'minlerin bir yerde toplanarak hep birlikte bir cemaat namazı oluşturmaları daha uygundur.

S.557: Camide cemaat namazı kılınırken bir veya bir kaç kişi cemaat imamını fasıklıkla suçlamak ve zayıflatmak amacıyla münferid olarak (tek başlarına) namaz kılıyorlar, bu hareketin hükmü nedir?

C: Bu amel sakıncalıdır; çünkü cemaat namazını zayıflatmak ve halkın adil bildiği cemaat imamına hakaret ve saygısızlık etmek câiz değildir.

S.558: Bir mahellede bir kaç cami var ve bütün bu camilerde cemaat namazı kılınıyor. Bu arada, bir camiyle arasında on ev ve diğer camiyle arasında iki ev kadar mesafe bulunan bir evde de cemaat namazı kılınıyor; bunun hükmü nedir?

C: Cemaat namazı vahdete vesile olmalıdır, tefrika ve ihtilaf ortamı yaratmak vesilesi değil. Caminin yakınında olan evde cemaat namazı kıldırmak ihtilaf ve tefrikaya sebep olmazsa sakıncası yoktur.

S.559: Caminin yönetim kurulunun teyid ettiği sabit imamdan izin almaksızın o camide başka birisinin cemaat namazı kıldırması câiz midir?

C: Cemaat namazı kıldırmak, sabit imamdan izin almaya bağlı değildir; ancak namaz vaktinde cemaat namazı için camide hazır olduğu zaman sabit imamı rahatsız etmemek daha iyidir; hatta bu iş (sabit imamdan izin almaksızın camaat namazı kıldırmak) fitne ve benzeri şeylere sebep olursa haramdır.

S.560: Cemaat imamı bazen konuşmalarında din alimine uygun olmayan şakalar yaparsa bununla adaletten düşer mi?

C: Bu husus namaz kılanların teşhisine bağlıdır; dine aykırı olmaz ve mürüvvetli olmayla çelişmezse adalete zararı dokunmaz.

S.561: İnsan iyice tanımadığı bir cemaat imamına uyabilir mi?

C: İmamın adaleti hangi yolla olursa olsun me'muma sabit olursa ona uymak câizdir ve cemaat sahihtir.

S.562: Birisini adil ve takvalı bilen, aynı zamanda adil bildiği söz konusu adamın bazı yerlerde kendisine zulmettiğine inanan kimse buna rağmen onu adil bilebilir mi?

C: O adamın (zulmettiğini bildiği kimsenin) bilerek, kasten, kendi ihtiyarıyla ve şer'î bir delili olmaksızın o işi yaptığı ispatlanmazsa onun fasık olduğuna hükmetmesi câiz değildir.

S.563: İsmini bilmeksizin ve yüzünü görmeksizin hazır imama uymak câiz midir?

C: Hangi yolla olursa olsun adaletine kanaat ederse ona uyması sahihtir.

S.564: Marufu emretmeye ve münkerden nehyetmeye gücü olduğu halde bunu yapmayan bir cemaat imamına uymak câiz midir?

C: Söz konusu cemaat imamına göre geçerli sayılan bir mazeretten dolayı marufu emretmeyi terkettiği ihtimali söz konusu olduğu için sırf bu iş (marufu emretmeyi terketmesi) onun adaletine zarar vermez ve ona uymanın sakıncası yoktur.

S.565: Sizce adaletin anlamı nedir?

C: Adalet, şer'î açıdan haram olan işleri yapmaya engel olan ve takvalı olmayı gerektiren nefsani bir halettir ve adaletin isbat olması için de genelde adaletli olmayı gösteren hüsn-i zahir (zahiren iyi oluşu) yeterlidir.

S.566: Biz bir grup genciz ve hüseyniyelerde bir araya geliyoruz. Namaz vakti yaklaşınca adil kişilerden birisini öne geçirerek namazda ona uyuyoruz; ancak bazıları itiraz ederek “İmam Humeyni, alim olmayan bir kimsenin arkasında namaz kılmayı haram etmiştir” diyorlar; bunun hükmünü açıklar mısınız?

C: Aziz kardeşlerin, bazı yakın camilere gidip namazı, kendisine uyulabilecek imamlığa ehil olan din aliminin arkasında kolayca kılabilmeleri mümkünse din alimi olmayan birine uymaları yakışmaz, hatta bazı yerlerde din alimi olmayan birine uymak sakıncasız da değildir.

S.567: İki kişi cemaat namazı düzenleyebilir mi?

C: Maksad, birisi imam ve diğeri me'mum olmak üzere iki kişiden oluşan cemaat namazı teşkil etmek olursa sakıncası yoktur.

S.568: Me'mumun, cemaatle kıldığı öğle ve ikindi namazında Fatiha ve sureyi okumasının farz olmayışına nazaran dikkatini toplamak için Fatiha ve sureyi okursa namazının hükmü nedir?

C: Öğle ve ikindi gibi sessiz kılınması gereken namazlarda imam Fatiha ve sureyi okumakla meşgulken me'mumun sessiz durması farzdır ve dikkatini toplamak için bile olsa Fatiha ve sureyi okuması câiz değildir.

S.569: Cemaat imamının, bütün trafik kurallarına uyarak cemaat namazına gitmek için motorsikletten yararlanmasının hükmü nedir?

C: Bulunduğu bölgenin örfünde çirkin bir iş olup şan ve mürüvvete aykırı bir iş sayılmazsa bunun ne adalete bir zararı vardır, ne de imamlığın sıhhatine.

S.570: Cemaat namazının sonları olması nedeniyle cemaat namazına yetişemeyen kimse cemaat namazının sevabına yetişmek için tekbiret-ul ihram getirir, ayak parmakları üzerinde oturur ve imamla birlikte teşehhüdü okur, imamın selamından sonra ayağa kalkarak birinci rekatı okur; sorum şudur: Dört rekatlı namazların ikinci rekatının teşehhüdünde de böyle yapması câiz midir?

C: Cemaat namazının sevabına ulaşmak için bu şekilde imama uymak cemaat imamının namazının son rekatindeki teşehhüdüne mahsustur.

S.571: Cemaat imamının bir bayramda iki namaz -veya mutlak olarak bir vakitte iki namaz- için imamlık yapması câiz midir?

C: Günlük farz namazlarda cemaat namazını ikinci kere diğer me'mumlar için yenilemenin sakıncası yoktur; hatta bu iş müstehaptır da; ancak bayram namazında sakıncalıdır.

S.572: Cemaat namazında imam yatsı namazının üçüncü veya dördüncü rekatında ve me'mum da ikinci rekatta olursa me'mumun Fatiha ve sureyi sesli okuması farz mıdır?

C: Fatiha ve sureyi sessiz okuması farzdır.

S.573: Cemaat namazının selamından sonra Resulullah'a (

S.a.a) salât getirme ayeti okunur ve namaz kılanlar Hz. Muhammed (

S.a.a) ve Ehl-i Beyt'ine (a.s) üç salavat getirirler ve ondan sonra da üç tekbir getiriliyor ve daha sonra siyasi sloganları (yani mü'minlerin yüksek sesle okudukları dua ve teberriyi) söylüyorlar; bunun bir sakıncası var mıdır?

C: Salât ayetini* okumak ve Resulullah'la (

S.a.a) Ehl-i Beyt'ine (a.s) salavat getirmenin sakıncasız olduğu gibi iyi ve beğenilen bir iştir ve onun sevabı da vardır. Ayrıca, büyük İslam İnkılabı'nın amaç ve hedeflerini hatırlatan ve İslamî şiarları yüceltmek sayılan tekbir ile diğer İslamî sloganları dile getirmek beğenilir bir harekettir.

S.574: Cemaat namazına ikinci rekatta uyan kimse şer'i hükmü bilmeyişinden dolayı sonraki rekatta yerine getirmesi gereken teşehhüd ve kunutu yerine getirmezse namazı sahih midir?

C: Namazı sahihtir; ancak, teşehhüdü kaza ederek iki sehiv secdesi yerine getirmesi gerekir.

S.575: -İmama uymanın sahih oluşunda- namazda kendisine uyulan imamın razı olması şart mıdır? Ve acaba me'muma uymak sahih midir?

C: İmama uymanın sıhhatinde cemaat imamının rızası şart değildir; namazda me'mum olan kimseye uymak da sahih değildir.

S.576: Biri me'mum, diğeri imam olmak üzere iki kişi cemaat namazı kılıyor. Üçüncü kişi gelerek ikinci kişiyi (me'mumu) imam sanıp ona uyar ve namazdan sonra onun imam değil, me'mum olduğunu anlarsa üçüncü kişinin namazının hükmü nedir?

C: Me'muma uymak sahih değildir; ancak bilmeyerek uyar da rüku ve secdelerde kendi münferid vazifesini yerine getirirse; şöyle ki, kasten veya yanlışlıkla bir rüknü azaltmaz ve çoğaltmazsa namazı sahihtir.

S.577: Yatsı namazı kılmak isteyen bir kimsenin akşam namazı kılan cemaate uyması sahih midir?

C: Sakıncası yoktur.

S.578: İmamın durduğu yerin me'muma oranla yüksek olmaması hükmüne riayet etmemek namazı batıl eder mi?

C: İmamın durduğu yerin me'mumun durduğu yere oranla yüksekliğinin şer'î açıdan affedilen miktardan fazla oluşu cemaat namazının batıl olmasına sebep olur.

S.579: Cemaat namazının saflarının birini bütünüyle namazı seferî olarak kılanlar oluşturur ve ondan sonraki safı namazı tam kılanlar oluşturursa, öndeki safta olanlar (namazı seferî olanlar) iki rekat kıldıktan sonra, sonraki iki rekatta imama uymak için hemen kalkarlarsa acaba onların arkasındaki safta yer alanların namazlarının son iki rekatı cemaat halinde kalır mı?

C: Önceki safta yer alanların hepsinin namazı seferî olduğu takdirde, onlardan sonraki saflarda yer alanların cemaatlerinin sıhhati sakıncalıdır; ihtiyat gereği önceki safta olanlar selam için oturduklarında sonraki safta yer alanlar niyetlerini münferid ederek namazlarını bitirmelidirler.

S.580: Me'mum namaz için birinci safın iki tarafından birinin başında durursa acaba onunla imam arasında vasıta olan diğer me'mumlar başlamadan önce namaza başlayabilir mi?

C: Cemaat imamı namaza başladıktan sonra, onunla imam arasında vasıta olan me'mumlar namaza başlamak için hazırlanırlarsa o adam cemaat niyetiyle namaza başlayabilir.

S.581: Bir kimse üçüncü rekatta cemaate katılır ve imamın birinci rekatta olduğunu sanarak hiç bir şey okumazsa namazını yenilemesi farz mıdır?

C: Rükuya gitmeden önce bunun farkına varırsa kıraat etmesi (Fatiha ve sureyi okuması) farzdır; ancak rükudan sonra farkına varırsa namazı sahihtir ve üzerine bir şey gelmez; ihtiyaten müstehap olarak kıraatı yerine getirmediği için iki sehiv secdesi de yapmalıdır.

S.582: Devlet dâirelerinde ve liselerde cemaat namazı kılmak için çok ciddi bir şekilde cemaat imamına ihtiyaç vardır; bölgede ise benden başka din alimi olmadığından çeşitli yerlerde bir fariza için üç veya dört kere cemaat imamı olmak zorunda kalıyorum; bir namazı bu şekilde ikinci defa kılmayı bütün taklit mercileri câiz bilmekteler; bu durumda ikiden fazlasını ihtiyat olarak kılınan kaza namazı niyetiyle kılmak câiz midir?

C: Başka bir cemaat için cemaatle kılınan namazı yenilemenin sakıncası yoktur; ancak birden fazlası sakıncalıdır. İhtiyat için kılınan kaza namazıyla da imamlık yapmak sahih değildir.

S.583: Şehrin camilerinden birinin yakınındaki üniversiteye ait binada üniversite sorumluları tarafından cemaat namazı kıldırılıyor. Aynı zamanda o camide de cemaat namazı kıldırılıyor; buna binaen camideki cemaat namazına katılmanın hükmü nedir? Üniversitenin sorumlularının zorlamaları hükmü değiştirir mi?

C: Me'muma göre uyma ve cemaat namazının sıhhati için gerekli şer'î şartlara sahip olan cemaat namazına katılmanın, aynı anda cemaat namazı kılınan camiye yakın olsa bile sakıncası yoktur; ancak yetkililerin görevlileri cemaat namazına katılmaya zorlamalarının şer'î bir dayanağı yoktur.

S.584: Müçtehit olmadığı halde yargı işinde çalışan imamın arkasında namaz kılmak sahih midir?

C: Yargı görevini yürütmesi, ataması sahih olan kimsenin atamasıyla olursa ona uymanın sakıncası yoktur.

S.585: Seferî meselesinde İmam Humeyni'yi taklit eden bir kimsenin İmam Humeyni'yi taklit etmeyen bir cemaat imamına uymasının hükmü nedir; özellikle Cuma namazında?

C: Farklı kişileri taklit etmek namazda imama uymanın sıhhatine engel olmaz; ancak me'mumun taklit merciinin fetvasına göre seferî olan ve cemaat imamının taklit merciinin fetvasına göre tam olan namazda imama uymak sahih değildir.

S.586: Cemaat imamı tekbiret-ul ihramdan (iftitah tekbirinden) sonra yanlışlıkla rükuya giderse me'mumun vazifesi nedir?

C: Me'mum cemaat namazına katıldıktan sonra bunun farkına varırsa niyetini münferid ederek (cemaat namazından ayrılarak) Fatiha ve sureyi okuması farzdır.

S.587: Medreselerde baliğ olmayan talabelerden bir kaçı cemaat namazının üçüncü veya dördüncü safından sonra durur ve o saflardan sonra imama uyan mükelleflerin namazlarının hükmü nedir?

C: Bu takdirde sakıncası yoktur.

S.588: Cemaat imamı mazur olursa, cemaat namazı kıldırabilmesi için gusül yerine teyemmüm alması yeterli midir?

C: Şer'an mazur olursa cenabet guslü yerine teyemmümle cemaat imamlığı yapabilir ve ona uymanın da sakıncası yoktur. 

 

İmamın kıraatının sahİh olmayışının hükmü

S.589: Namazda kıraatın sıhhatinin gerekliliği yönünden münferid (tek kılınan) namaz ile imam veya me'mumun namazı arasında fark var mıdır?

C: Mükellefin kıraatı sahih olmazsa ve öğrenmeye de müktedir olmazsa namazı sahihtir; ancak, başkalarının namazda ona uyması sahih değildir.

S.590: Bazı cemaat imamlarının kıraatleri harfleri doğru talaffuz etmek açısından sahih değildir, harfleri sahih bir şekilde çıkış yerlerinden telaffuz edebilen bir kimsenin namazda onlara uyması sahih midir? Bazıları diyorlar ki, namazı cemaatle kılıp sonra yenilemen gerekir; ancak, namazı yenilemeye fırsatım yoktur, vazifem nedir? Acaba, cemaat namazına katılıp Fatiha ve sureyi sessiz okuyabilir miyim?

C: Me'muma göre cemaat imamının kıraatı sahih değilse namazda ona uyması ve cemaat namazı doğru değildir. Namazı yenileyemezse uymamasının sakıncası yoktur; ancak sesli kılınması gereken namazı cemaat imamına uyduğunu göstermek için sessiz kılması sahih ve yeterli değildir.

S.591: Bazıları, cemaat imamlarından bazılarının ya harfleri veya harflerin harekesini olduğu gibi telaffuz etmediklerinden dolayı kıraatlerinin sahih olmadığına inanmaktalar; yenilemeye gerek kalmadan namazda bu imamlara uymak sahih midir?

C: Kıraatın sıhhatinde ölçü, arapların “bu, şu harfin çıkarılışıdır, başka harfin değil” diyecekleri şekilde harfleri telaffuz etmek, arapça dil bilginlerinin kaydettikleri şekle uygun olarak kelimenin kıvam ve heyetinde rolü olan harekeleri gözetmektir. Dolayısıyla, me'mum imamın kıraatının ölçülere uygun ve sahih olmadığını görürse ona uyması sahih değildir ve eğer buna rağmen uyarsa namazı sahih değildir ve yenilemesi gerekir.

S.592: Cemaat imamı namaz esnasında bir kelimenin yeri geçtikten sonra onu nasıl telaffuz ettiğinde şüphe ederse ve namazı bitirdikten sonra o kelimeyi yanlış okuduğunu anlarsa imamın ve me'mumların namazlarının hükmü nedir?

C: Namazın sıhhatine hükmedilir.

S.593: Cemaat imamının tecvid açısından zikir ve kıraatın yanlış okuduğunu gören ve öte yandan cemaat namazına katılmadığı için bir çok iftiralara maruz kalan bir kimsenin vazifesi nedir?

C: Mamuma göre cemaat imamının kıraatı sahih olmaz ve neticede me'mumun nazarında imamın namazı sahih olmazsa ona uyamaz; ancak ukalai (akıllı insanların tastik ettiği) bir maksatla görünüşte (uymak için) cemaata katılmasının sakıncası yoktur. 

 

ma'lul İmam

S.594: Aşağıdaki yerlerde namazda malul imamlara uymanın hükmü nedir: 1- Azası noksan olmadığı halde ayağının felç olması yüzünden asaya veya duvara yaslanarak ayakta duran malullar. 2- El veya ayak parmağının bir bölümü ya da el veya ayak parmaklarından bir kaçı olmayan malullar. 3- Hiç bir el veya ayak parmağı ya da ne el ve ne de ayak parmağı olmayan malullar. 4- Bir elinin veya bir ayağının yahut hem elinin ve hem de ayağının bir bölümü olmayan malullar. 5- Vücudunun azalarından biri olmayan ve elleri hasar gördüğünden abdest için başkasından yardım alan malullar.

C: Genel olarak kıyamda istikrarı (sebat) olursa, namazın zikir ve hareketlerini yerine getirirken istikrarı koruyabilirse, rükuyu ve yedi uzuvla secdeyi tam olarak yapabilirse ve sahih olarak abdest alabilirse imamlık için gerekli olan diğer şartlara sahip olduğu bilindikten sonra diğerlerinin namazda ona uymalarının sakıncası yoktur; aksi durumda sahih ve yeterli değildir.

S.595: Ben dini ilimler talebesiyim. Sağ elimi bir ameliyat sonucu kaybettim. Son zamanlarda İmam Humeyni'nin uzvu nakıs olan birinin nakıs olmayan kimseye imamlık etmesini câiz bilmediğini öğrendim; dolayısıyla bugüne kadar imam olarak namaz kıldırdığım mü'minlerin namazlarının hükmü nedir?

C: Şer'î hükmü bilmeyerek size uyan me'mumların geçmiş namazları sahihtir. Onlara ne namazı yenilemek ve ne de kaza farz değildir.

S.596: Ben dini ilimler talebesiyim. Savaşta ayak parmaklarımdan yaralandım (ayağımın baş parmağı tamamen sağlamdır) şimdi ben hüseyniyelerden birinde cemaat imamıyım; bunun şer'î bir sakıncası var mı?

C: Ayağınızın baş parmağının sağlam olması ve secdelerde onu yere koyabildiğiniz takdirde cemaat imamı olmanızın bu yönden bir sakıncası yoktur. 

 

kadınların cemaat namazına katılmaları

S.597: Mukaddes İslam Peygamberi erkeklerde olduğu gibi kadınları da camilerde veya Cuma namazında cemaat namazına katılmaya teşvik etmiş midir, yoksa kadınların evde namaz kılmaları daha mı faziletlidir?

C: İsterlerse katılmalarının sakıncası yoktur ve cemaat sevabını da alırlar.

S.598: Kadın ne zaman cemaat imamı olabilir?

C: Kadının sadece kadınlar için cemaat imamı olması câizdir.

S.599: Kadınların (erkekler gibi) cemaat namazına katılmalarının müstahap ve mekruh olma açısından hükmü nedir? Erkeklerin arkasında durduklarında bunun hükmü nedir? Cemaat namazlarında erkeklerin arkasında durduklarında bir perde ve örtüye gerek var mıdır? Erkeklerin yanında namaz kıldıklarında örtü açısından hüküm nedir? Elbette cemaat namazı, hutbe, tören v

S. esnasında kadınların örtü arkasında olmaları onların tahkir edilmelerine ve küçümsenmelerine sebep olduğu da dikkate alınmalıdır.

C: Kadınların cemaat namazına katılmalarının sakıncası yoktur. Erkeklerin arkasında durduklarında örtü ve perdeye gerek yoktur; ancak, erkeklerin yanında durduklarında namazda kadının erkekle aynı hizada durmasının kerahetini kaldırmak için aralarında perde olması iyidir; namaz halinde erkeklerle kadınların arasında perde oluşu onların küçümsenmesine ve makamlarının alçalmasına sebep olduğu düşüncesi temelsiz bir hayal ve kuruntudan başka bir şey değildir. Ayrıca; şahsi görüşleri fıkıha sokmak sahih değildir.

S.600: Namazda perde ve örtü olmaksızın erkeklerle kadınların saflarının birbirine bitişik olması nasıl mümkündür?

C: Kadınlar, arada bir şey olmaksızın erkeklerin arkasında dururlar. 

 

namazda Ehl-İ sünnete uymak

S.601: Ehl-i Sünnet'in arkasında cemaat namazı kılmak câiz midir?

C: Onlarla iyi geçinmek için olursa arkalarında cemaat namazı kılmak câizdir.

S.602: İş yerim kürt bölgelerinden birindedir, oranın Cuma ve cemaat imamlarının çoğunluğu Ehl-i Sünnet'tendir; onlara uymanın hükmü nedir?

C: Cuma ve cemaatlerde onların namazına katılmanın sakıncası yoktur.

S.603: Ehl-i Sünnet'in günlük namazlarına katılırken bir arada olduğumuz yerlerde bazı amelleri onlar gibi yapıyoruz. Mesela eli bağlı namaz kılıyoruz, vakti ve halıya secde etmemeyi gözetmiyoruz; böyle bir namazı yenilemeye gerek var mı?

C: Ehl-i Sünnet'le iyi geçinmek bunları gerektirirse halıya secde etmekle dahi olsa onlarla namaz kılmak sahih ve yeterlidir; ancak, onlarla kılınan namazda el bağlamak -zaruret gerektirmiyorsa- câiz değildir.

S.604: Mekke ve Medine'de İmam Humeyni'nin (kuddise sirruhu) fetvasına dayanarak Ehl-i Sünnet'le cemaat namazı kılıyoruz. Bazı vakitlerde ve camide namaz kılmanın faziletini elde etmek için -Örneğin, öğle ve akşam namazından sonra ikindi ve yatsı namazlarını- Ehl-i Sünnet camilerinde toprak olmaksızın münferid olarak kılıyor ve halıya secde ediyoruz; bu namazların hükmü nedir?

C: Bu takdirde sıhhatine hükmedilir.

S.605: Biz şianın diğer ülkelere gittiğimizde eli bağlı olarak namaz kılan Ehl-i Sünnet'in namazlarına katılmamızın hükmü nedir? El bağlamada onlara uymamız farz mıdır, yoksa namazı eli açık mı kılmamız gerekir?

C: İyi geçinmek için olursa namazda Ehl-i Sünnet'e uymak câizdir ve onlarla kılınan namaz sahih ve yeterlidir; ancak zaruret gerektirmezse namazda el bağlamak farz değildir; hatta câiz bile değildir.

S.606: Ehl-i Sünnet'in cemaat namazına katıldığımızda onların yaptığı gibi kıyam halinde ayağın küçük parmağını namaz kılanın iki tarafında duranların küçük parmaklarına yapıştırmanın hükmü nedir?

C: Farz değildir; yaparsa da namazın sıhhatine zarar dokunmaz.

S.607: Ehl-i Sünnet akşam namazını şer'î akşam ezanından önce kılıyorlar; dolayısıyla, hac mevsiminde veya başka bir zamanda onlara uymamız ve o namazla yetinmemiz sahih midir?

C: Onların, vakit girmeden önce namaz kıldıkları belli değildir; ancak, mükellef vaktin girdiğini tesbit etmezse namaza girmesi sahih değildir. Ama Ehl-i Sünnet'le iyi geçinmek için olursa onların namazlarına katılmanın ve o namazla yetinmenin sakıncası yoktur. 

 

cuma namazı

S.608: Biz şimdi Hz. Mehdi'nin (Allah zuhurunu yakın eylesin) gaybet döneminde yaşamaktayız; Cuma namazına katılma hususunda görüşünüz nedir? Cuma namazına katılma vazifesi Cuma imamını adil bilmeyenlerin üzerinden kalkar mı?

C: Cuma namazı günümüzde farz-ı tahyiridir; dolayısıyla Cuma namazına katılmak farz değildir; ancak, Cuma namazına katılmanın yarar ve önemine dayanarak sırf Cuma imamının adaletinden şüphe etmek veya buna benzer temelsiz mazeretlerle kendilerini böyle bir namaza katılmanın bereketlerinden mahrum etmek mü'minlere yakışmaz.

S.609: Cuma namazı meselesinde vacib-i tahyirinin anlamı nedir?

C: Anlamı şudur: Mükellef Cuma gününün farizasını yerine getirmekte Cuma namazıyla öğle namazını kılmak arasında muhayyerdir (serbesttir).

S.610: Önemsemeyerek Cuma namazına katılmama hususunda görüşünüz nedir?

C: Önemsemeyerek ibadî-siyasî Cuma namazına iştirak etmemek şer'an kınanmıştır.

S.611: Bazıları boş mazeretlere istinaden ve bazen de görüş farklılığı yüzünden Cuma namazına katılmıyorlar; bu hususta görüşünüz nedir?

C: Cuma namazı gerçi vacib-i tahyiri ise de, ancak sürekli olarak Cuma namazına katılmamanın şer'î bir yönü yoktur.

S.612: Cuma namazı kılınmasına yakın bir zamanda ve Cuma namazının kılındığı yere yakın olan bir yerde cemaatle öğle namazı kılmak câiz midir?

C: Kendiliğinden sakıncası yoktur ve günümüzde Cuma namazı farz-ı tahyiri olduğu için öğle namazını kılmakla farz olan Cuma gününün farizasını yerine getirmiş olur; ancak Cuma gününde, Cuma namazının kılındığı mekana yakın bir yerde cemaatle öğle namazı kılmak mü'minlerin saflarında tefrika oluşturduğundan, halkın nazarında Cuma imamına hakaret ve saygısızlık sayıldığından, ayrıca Cuma namazına itina edilmediğini gösterdiğinden bu işi yapmak mü'min bir kimseye yakışmaz. Haram ve fesada yol açtığında da bundan sakınmak farzdır.

S.613: Cuma imamının Cuma'yla ikindi namazları arasında öğle namazını kılması câiz midir? Cuma imamından başkası ikindi namazı kılarsa ikindi namazında ona uymak câiz midir?

C: Cuma namazı öğle namazından kifayet eder (onun yerine geçer); ancak, Cuma namazından sonra ihtiyaten öğle namazının kılınmasının sakıncası yoktur. İkindi namazını cemaatle kılmak isterse, Cuma namazından sonra öğle namazını ihtiyaten kılan kimseye uyması ihtiyatın en mükemmelidir.

S.614: Cemaat imamı Cuma namazından sonra öğle namazını kılmazsa me'mumun ihtiyaten öğle namazını kılması câiz midir?

C: Caizdir.

S.615: Cuma imamının -Cuma namazı kıldırmak için- şer'î hakimden izin alması farz mıdır? Şer'î hakimden maksat kimdir? Bü hüküm uzak beldelerde de geçerli midir?

C: Cuma namazı imameti kendiliğinden izin almaya bağlı değildir; ancak, Cuma namazı imametine atanmasının hükümlerinin geçerliliği müslümanların veliyy-i emri tarafından atanmasına bağlıdır ve bu hüküm müslümanların veliyy-i emrinin hakim olduğu ve itaat edildiği bütün belde ve şehirleri kapsamına almaktadır.

S.616: Müslümanların veliyy-i emri tarafından atanmış Cuma imamının, atandığı yerden başka yerde bir engel ve muhalefet olmadığı takdirde Cuma namazı kıldırması câiz midir?

C: Bu kendiliğinden câizdir; ancak, bu takdirde Cuma imamlığına atanmaya ait hükümler muhakkak olmaz.

S.617: Geçici Cuma imamı veliyy-i fakih tarafından mı seçilmelidir, yoksa Cuma imamlarının kendilerinin seçme hakları var mıdır?

C: Veliyy-i fakih tarafından atanmış olan Cuma imamı geçici olarak birini kendi yerine seçebilir; ancak, veliyy-i fakih tarafından atanan imamla ilgili hükümler geçici olarak Cuma imamının yerine geçen kimsenin imametinde geçerli değildir.

S.618: Veliyy-i fakih tarafından Cuma imamlığına atanan kimseyi adil bilmeyen veya adaletinde şüphe eden bir mükellef, buna rağmen müslümanların vahdetini korumak için ona uyabilir mi? Cuma namazına katılmayan birisinin, başkalarını Cuma namazına katılmamaya teşvik etmesi câiz midir?

C: Mükellefin, adil bilmediği veya adaletinde şüphe ettiği kimseye uyması câiz olmadığı gibi onunla kıldığı cemaat namazı da sahih değildir; ancak, vahdeti korumak amacıyla görünüşte cemaate iştirak etmesinin sakıncası yoktur. Her durumda; başkalarını Cuma namazına gitmemeye teşvik etmeye hakkı yoktur.

S.619: İmamının yalan konuştuğu Cuma namazına katılmamanın hükmü nedir?

C: Sırf Cuma imamının dediğinin tersi çıkması onun yalan konuştuğuna delil olmaz; çünkü, yanlış söylemiş, hata veya tevriye* yapmış olabilir. Dolayısıyla, sırf Cuma imamının adaletten çıktığını sanmakla kendini Cuma namazının bereketlerinden mahrum etmek yakışmaz.

S.620: İmam Humeyni (kuddise sirruh) veya adil veliyy-i fakih tarafından atanan Cuma imamının adaletini araştırmak me'muma farz mıdır, yoksa adaletinin sabit olmasında Cuma imamı olarak atanması yeterli midir?

C: Cuma imamlığına atanması onun adil olduğuna dâir me'muma güven ve kesin bilgi verirse bu, ona uymanın sahih oluşunda yeterlidir.

S.621: Camilerdeki cemaat imamlarının güvenilir ulema tarafından tayin edilmesi ve yine Cuma imamlarının müslümanların veliyy-i emri tarafından tayin edilmeleri onların adaletine şehadet sayılır mı, yoksa onların adaletlerini araştırmak farz mıdır?

C: Cuma veya cemaat imamlığına atanması onun adaletine dâir me'muma güven ve itminan verirse bu miktarla yetinip namazda ona uyabilir.

S.622: Cuma imamının adaletinde şüphe eder veya adil olmadığını kesin olarak bilirse kıldığı namazları yenilemesi gerekir mi?

C: Adaletinde şüphe etmesi veya adil olmadığını anlaması namaz bittikten sonra olursa, kıldığı namaz sahihtir ve yenilemesi farz değildir.

S.623: Avrupa ve diğer ülkelerde müslüman üniversite öğrencileri tarafından düzenlenen, iştirak edenlerin çoğunluğu ve imamı Ehl-i Sünnet'ten olan Cuma namazına katılmanın hükmü nedir? Bu durumda Cuma namazı kıldıktan sonra öğle namazını kılmak gerekir mi?

C: Müslümanların vahdet ve birliğini korumak için ona katılmanın sakıncası yoktur.

S.624: Pâkistan'ın şehirlerinin birinde kırk yıldan beridir Cuma namazı kılınıyor ve şimdi başka birisi iki Cuma arasında şer'î mesafeyi gözetmeksizin başka bir Cuma namazı kıldırmaktadır ve bu da müslümanların arasında ihtilaf çıkmasına sebep oluyor; şer'an bu amelin hükmü nedir?

C: Müslümanların arasında ihtilaf çıkaracak ve saflarına tefrika düşürecek bir işe sebep olmak câiz değildir. İslam'ın şiarlarından ve müslümanların saflarının birliğinin mazharlarından olan Cuma namazı gibi amellerde böyle bir şeye sebep olmak ise daha kötüdür.

S.625: Ravilpendi şehrinin Caferiler'e ait olan merkez camisinin hatibi, tamirat sebebiyle Cuma namazının orada tatil olacağını ilan etti. Şimdi caminin tamir işleri bitmiş durumda, ama bir sorunla karşılaştık. Dört kilometre ötede başka bir camide Cuma namazı kılınıyor; aradaki bu mesafeyi göz önünde bulundurarak bu camide Cuma namazı kılmak sahih midir?

C: İki Cuma namazı arasındaki mesafe bir şer'î fersah (5762,8 m.) miktarında olmazsa sonra veya aynı zamanda kılınan Cuma namazı batıldır.

S.626: Cemaatle kılınan Cuma namazını münferid kılmak sahih midir? Şöyle ki, Cuma namazını cemaatle kılanların yanında onu münferid olarak kılmak câiz midir?

C: Cuma namazının sıhhatinin şartlarından biri de cemaatle kılınmasıdır; dolayısıyla Cuma namazının münferid olarak kılınması sahih değildir.

S.627: Namazını seferî olarak kılması gereken bir kimsenin Cuma namazı kılan imamın arkasında durarak namazını cemaatle kılması sahih midir?

C: Seferî olan me'mumun Cuma namazı kılması sahihtir ve bu namaz öğle namazından kifayet eder.

S.628: Cuma namazının ikinci hutbesinde müslümanların imamlarından biri olarak Hz. Fatıma'nın (

S.a) ismini anmak farz mıdır? Yoksa müstehap niyetiyle mi anmak gerekir?

C: Müslümanların imamları tabiri, Hz. Zahra-i Merziye'yi (

S.a) kapsamına almamaktadır ve Cuma hutbesinde onun mübarek ismini anmak farz değildir; ancak hayır ve berekete vesile olsun diye onun onurlu ismini anmanın sakıncası yoktur.

S.629: Cuma imamı Cuma namazındayken, me'mum Cuma namazı dışında diğer bir farz namazı kılmak için ona uyabilir mi?

C: Bunun sahih olması sakıncalıdır.

S.630: Şer'î öğle vaktinden önce Cuma namazının hutbelerini okumak sahih midir?

C: Cuma namazının hutbelerini, öğle olduğunda bitecek şekilde öğleden önce okumak câizdir; hatta ihtiyat gereği hutbelerden bir miktarı öğle vaktinde okunmalıdır.

S.631: Me'mum hutbelerin hiç bir bölümüne yetişemezse ve namaz kılındığı esnada sadece namaza yetişerek imama uyarsa namazı sahih ve yeterli midir?

C: Cuma namazının son rekatının rükusunda yetişerek bir rekata katılsa bile namazı sahih ve yeterlidir.

S.632: Şehrimizde Cuma namazı öğle ezanından bir buçuk saat sonra kılınıyor; acaba bu namaz öğle namazından kifayet eder mi, yoksa öğleyi de kılmak gerekiyor mu?

C: Cuma namazının vakti güneşin (tepeden) batıya doğru kaymasıyla başlar, ihtiyat gereği Cuma namazı öğlenin örfen ilk vakitlerinden yaklaşık bir veya iki saat sonraya kadar geciktirilmemelidir. Bu vakte kadar Cuma namazı kılınmazsa ihtiyat gereği onun yerine öğle namazı kılınmalıdır.

S.633: Cuma namazına gidemeyen bir kimse öğle ve ikindi namazını ilk vakitte kılabilir mi? Yoksa Cuma namazının bitmesini bekleyerek ondan sonra mı namaza başlaması gerekir?

C: Beklemek farz değildir; öğle ve ikindi namazını ilk vakitte kılabilir.

S.634: -Veliyy-i fakih tarafından- atanmış olan imamın sağlıklı ve hazır olduğu yerde geçici Cuma imamını Cuma namazını kılmaya görevlendirebilir mi? Ve kendisi de namazda ona uyabilir mi?

C: -Veliyy-i fakih tarafından atanmış- olan imamın naibinin Cuma namazını kıldırmasının ve -veliyy-i fakih tarafından- atanmış olan imamın kendi naibine uymasının sakıncası yoktur. 

 

ramazan ve kurban bayramı namazları

S.635: Sizce Kurban, Ramazan ve Cuma namazları hangi farz türündendir?

C: Günümüzde Kurban ve Ramazan bayramlarının namazları farz değil, müstehaptır. Ancak, Cuma namazı farz-ı tahyiridir.

S.636: Bayram namazlarının kunutunun eksik veya fazla olması namazı batıl eder mi?

C: Bununla namaz batıl olmaz.

S.637: Geçmişte cemaat imamlarının her biri Ramazan bayramının namazını kendi camilerinde kıldırıyordu; şimdi de bayram namazlarının cemaat imamları tarafından kılınması câiz midir?

C: Veliyy-i fakih tarafından izinli olan temsilcilerin bayram namazı kıldırmaları, yine veliyy-i fakih tarafından atanan Cuma imamlarının günümüzde bayram namazını cemaatle kıldırmaları câizdir. Ancak, diğerleri bayram namazlarını ihtiyaten münferid olarak kılmalıdırlar. Ama; hadislerde emrolduğu kastıyla değil de, belki sevabı olur diye cemaatle kılınırsa sakıncası yoktur. Evet; maslahat gereği şehirde bir bayram namazı kılınması gerekirse, bayram namazını veliyy-i fakih tarafından atanmış olan Cuma imamı dışında birinin kıldırmaması daha iyidir.

S.638: Ramazan bayramı namazının kazası var mıdır?

C: Kazası yoktur.

S.639: Ramazan bayramı için ikâmet getirmek gerekir mi?

C: Ramazan bayramı için ikâmet getirilmez.

S.640: Cemaat imamı, Ramazan bayramı namazında ikâmet getirirse onun ve diğer namaz kılanların namazlarının hükmü nedir?

C: Bu, cemaat imamı ve me'mumların namazlarının sıhhatine zarar vermez. 

 

yolcu namazı

S.641: Yolcunun namazını seferî olarak kılmasının farz oluşu bütün farzları kapsamına alır mı, yoksa bazılarına mı mahsustur?

C: Namazları seferî kılmanın (dört rekatlı namazı iki rekat kılmanın) farz oluşu günlük dört rekatlı namazlara mahsustur ve onlar öğle, ikindi ve yatsı namazlarından ibarettir; sabah ve akşam namazlarında ise seferilik hükmü yoktur (tam olarak kılınırlar).

S.642: Yolcunun dört rekatlı namazları seferî kılmasının farz oluşunun şartları nelerdir?

C: Dört rekatlı namazlar sekiz şartla seferî kılınmalıdır: 1- Yolun, gidişi veya gelişi ya da -gidiş dört fersahtan az olmama şartıyla- her ikisi birlikte sekiz şer'î fersahtan (46102,4 m.) az olmaması. 2- Yolculuğun ilk başından sekiz fersah gitmeyi kastetmesi. Yolculuğun ilk başından sekiz fersah gitmek istemez veya sekiz fersahtan az olan bir yere gitmeyi kastederse ve maksada ulaştıktan sonra orayla arasında şer'î mesafe olmayan, ancak ilk çıktığı yerle onun arasında şer'î mesafe olan diğer bir yere gitmeyi kastederse namazı seferî kılamaz. 3- Mesafeyi katedinceye kadar kastından dönmemesi. Dört fersaha ulaşmadan kastından dönecek olur veya tereddüte düşerse, kastından dönmeden önce seferî olarak kılmış olduğu namazları sahihtir; ama ondan sonra onun hakkında seferî hükmü geçerli değildir. 4- Yolda kendi vatanından geçerek veya on gün ya da daha fazla bir yerde kalarak kastını bozmak istememesi. 5- Yolculuğu şer'an câiz olması. Buna göre, savaş meydanından kaçmak gibi bizzat haram olan veya yol kesicilik için yapılan yolculuk gibi hedefi haram olan yolculuklarda seferî hükmü geçerli değildir. 6- Yolcunun, sahrada sefer edip belirli yerleri olmayan, kendileri ve hayvanları için nerede yiyecek ve su bulurlarsa oraya yerleşen, bir müddet sonra başka bir yere giden göçebelerden olmaması. 7- İşi yolculuk olmaması. Deveci, şöför, gemici vb. gibi. İşi yolculukta olan kimse de hükümde bunlara tabidir. 8- Ruhsat haddine ulaşması. Yani vatanından, şehrin duvarlarını göremeyeceği veya ezanının sesini işitemeyeceği kadar uzaklaşması. 

 

İşİ yolculuk olan veya yolculuğu İşİ İçİn mukaddİme olan kİmse

S.643: İşi için yolculuk yapması gereken bir kimse yolculukta namazını tam mı kılması gerekir, yoksa bu sadece işi yolculuk olana mı mahsustur? Dini merci İmam Humeyni (kuddise sirruhu) "mesleği yolculuk olan" sözünden neyi kastetmektedir. Mesleği yolculuk olan bir kimse var mı ki? Çünkü deveci, şöför, gemici ve benzerlerinin meslekleri devecilik, şöförlük, gemiciliktir ve esasen mesleği yolculuk olan bir kimse yoktur.

C: İşi için yolculuk yapan (yolculuk, işi için mukaddime olan) kimse her on gün arasında en azından bir kere işi için işyerine giderse namazı (seferî değil) tam olur ve orucu da sahihtir. Ulemanın dilinde, mesleği yolculuk olan kimseden maksat ise, işinin kıvam ve mahiyeti sefere bağlı olan kimsedir; soruda geçen işler gibi.

S.644: Deveci, şöför, gemici vb. gibi mesleği yolculuk olan kimsenin namaz ve orucunun hükmü nedir?

C: Yolculukta namazı tamdır ve orucu da sahihtir.

S.645: İş yerine giden görevli, işçi vb. gibi işi yolculukta olan kimsenin namaz ve oruçlarının hükmü nedir?

C: Her on günde en azından bir kere iş için iş yerine giderse hükmü, mesleği yolculuk olan kimsenin hükmüyle aynıdır; orucu sahihtir ve namazını tam kılmalıdır.

S.646: İş için bir şehirde bir yıldan fazla kalan kimselerin veya askerlik vazifelerini yapmak için bir şehirde bir veya iki sene kalan askerlerin namaz ve oruçlarının hükmü nedir? Her yolculuktan sonra namazı tam kılmak ve oruç tutmak için on gün kalmayı kastetmeleri farz mıdır? On günden az kalmak isterlerse namaz ve oruçlarının hükmü nedir?

C: Bu takdirde, on gün kalmayı kastetmedikçe hükmü diğer yolcuların hükmüyle aynıdır; namazları seferidir ve oruç tutmaları sahih değildir.

S.647: Çoğu günler uçuş yapan, şer'î mesafeden çok yol kateden ve sonra yine kendi yerlerine geri dönen savaş uçaklarının pilotlarının namaz ve oruçlarının hükmü nedir?

C: Yolculukta namazın tam oluşunda ve orucun sıhhatinde onların hükmü diğer taşıtların şöförleri, gemilerin kaptanları ve diğer uçakların pilotlarının hükmüyle aynıdır.

S.648: Bazı kabileler ikamet ettikleri mekandan bir veya iki ay için göç ediyor ama yılın geriye kalan kısmını yayla veya kışlakda ikamet ediyorlar; bu iki yer (yayla ve kışlak) onların vatanı sayılır mı? Bu iki yerde ikamet ettikleri müddet içerisinde yaptıkları yolculukların (namazı seferî ve tam kılma açısından) hükmü nedir?

C: Devamlı olarak yılın bir kısmını birinde ve diğer kısmını da diğerinde geçirmek için yayladan kışlağa veya tersine göç etmek isterlerse ve her iki yeri devamlı yaşantıları için seçerlerse bu durumda bunların her ikisi de onların vatanı sayılır ve onlar için her iki yerde de vatan hükmü uygulanır. Bu iki vatan arasındaki, mesafe şer'î mesafe miktarında olursa bir vatandan diğerine göç etmelerinde hükmü diğer yolcuların hükmüyle aynıdır.

S.649: Ben şehrimizdeki devlet dâirelerinin birinde görevliyim. Oturma yerimle iş yerim arasındaki mesafe 35 km. civarındadır. İşe gitmek için her gün bu mesafeyi katediyorum. Bu durumda, özel bir iş için, çalıştığım şehirde bir kaç akşam kalmayı kastedersem namazımın durumu nasıl olur. Tam mı, yoksa seferî mi kılmam gerekir? Ve örneğin, akrabalarımı ziyaret etmek için Cuma günü diğer bir şehre yolculuğa çıktığımda namazı tam mı kılmalıyım, seferî mi?

C: Yolculuğunuz her gün yaptığınız işiniz için olmazsa, iş için yolculuk yapmanın hükmü kapsamına girmez. Ama, aslında iş için yolculuk yapar ve bu esnada iş yerinizde akrabalarınızı, arkadaşlarınızı ziyaret etmek gibi işler de yaparsanız ve bazen de bir veya bir kaç akşam orada kalırsanız bu iş için yapılan yolculuğun hükmünü değiştirmez, namazınızı tam kılmalı ve orucunuzu da tutmalısınız.

S.650: İş için yaptığım yolculukta idari saat bittikten sonra iş yerimde şahsi işler yaparsam; mesela sabahın yedisinden öğleden sonra saat ikiye kadar mesai saat olup bu arada idari işler yapar ve saat ikiden sonra şahsi işlerimi yaparsam namaz ve oruçlarımın hükmü nedir?

C: İş için yapılan yolculukta idari saat bittikten sonra özel ve şahsî işler yapmak, iş için yapılan yolculuğun hükmünü değiştirmez.

S.651: Bir yerde on gün kalacaklarını bilen ancak emirleri kendi ellerinde olmayan askerlerin namaz ve oruçlarının hükmü nedir? Bu hususta İmam Humeyni'nin de fetvasını söyler misiniz?

C: Bu takdirde bir yerde on gün veya daha fazla kalacaklarını kesin bildiklerinden dolayı namazlarını tam kılmaları ve oruçlarını tutmaları farzdır. İmam'ın (kuddise sirruh) da fetvası böyledir.

S.652: Ordu veya inkılap muhafızlarının istihdam ettiği kadroların kışlada veya sınır bölgelerinde on günden fazla kalmakla görevlendirildikleri takdirde namaz ve oruçlarının hükmü nedir? İmam'ın da fetvasını açıklar mısınız?

C: Bir yerde on gün veya daha fazla kalmak isterlerse veya kalacaklarını bilirlerse orada namazlarını tam kılmaları ve oruç tutmaları gerekir; İmam'ın (kuddise sirruh) fetvası da böyledir.

S.653: Ramazan ayında oturduğum yerle araştırma yapmak için gitmem gereken diğer yerler arasındaki mesafe ruhsat haddi miktarı kadardır; bu durumda oruç tutmak ve namazı tam kılmak farz mıdır?

C: İşiniz gereği bulunduğunuz yerden çıkarak çeşitli yerlere gidip geliyorsanız veya en azından dört rekatlık bir namaz kılmakla bile olsa namazı tam kılma hükmü üzerinize geldikten sonra ikamet ettiğiniz yerden şer'î mesafe miktarınca uzak olmayan yerlere çıkıyorsanız veya on gün içinde dışarı çıktığınız miktarın tümü günün veya gecenin üçte biri ya da daha az miktarda olursa ikamet ettiğiniz yerde ve o mekanlarda namazı tam kılıp orucu da tutmanız gerekir; aksi durumda orada namazı seferî kılmalısınız ve oruç tutmanız da sahih değildir.

S.654: İmam Humeyni'nin (kuddise sirruh) Tevzih-ul Mesail'inde, yolcu namazıyla ilgili 1306. meselede yeralan yedinci şart şöyledir: "Şöför birinci yolculuğu dışında namazını tam kılmalıdır. Ama, birinci yolculuğunda, yolculuğu uzun sürse bile namazı seferidir." Birinci yolculuktan maksat vatanından ilk çıkışından bir ay veya daha fazla sürse ve bu müddet zarfında vatanı olmayan iki şehir arasında on kere yük taşımacılığı için gidip gelse bile tekrar oraya geri dönünceye kadar geçen süre midir?

C: Birinci yolculuk, yolcu ya da yük taşımak için vatanından veya ikamet ettiği yerden çıkarken gitmek istediği maksada ulaşmasıyla biter ve ilk çıktığı yere geri dönmesi ilk yolculuktan sayılmaz. Ancak, gitmek istediği yerden ilk çıktığı şehre yolcu veya yük taşımak için yolculuk yaparsa, o zaman birinci yolculuk, ilk çıktığı şehre dönmesiyle biter.

S.655: Askerlik v

S. gibi durumlarda şöförlükle görevlendirilen askerler gibi sabit mesleği şöförlük olmayan, ancak kısa bir müddet için araba şöförlüğüyle görevlendirilen kimseler yolcu hükmünde midirler, yoksa namazı tam kılıp, oruç tutmaları mı gerekiyor?

C: Bu geçici müddet içinde, araba şöförlüğü örfen onların işi sayılırsa bu durumda bu işte onların hükmü diğer araba şöförlerinin hükmüyle aynıdır.

S.656: Arabası arızalanan şöför, arabanın tamiri için gerekli parçaları almak amacıyla başka şehirlere yolculuk yaparsa, arabasıyla gitmediği bu yolculukta namazı tam mı kılmalıdır, seferî mi?

C: Bu yolculukta işi şöförlük olmazsa diğer yolcuların hükmündedir. 

 

talebelerle İlgİlİ hükümler

S.657: Ders için haftada en az iki gün yolculuk yapan üniversite öğrencileri veya meslekleri gereği her hafta yolculuk yapan görevlilerin hükümleri nedir? Bu gibi insanlar her hafta yolculuk yapıyor, bazen de üniversitenin veya işyerlerinin tatil olması sebebiyle bir ay kendi vatanlarında kalıyor ve bu müddet zarfında yolculuğa çıkmıyorlar; acaba, bir aydan sonra -yeniden yolculuğa başladıklarında- birinci seferlerinde namazları (kurala göre) seferî ve sonra tam mı oluyor?

C: İster haftalık olsun, ister günlük ilim tahsil etmek için yolculuk yaptıklarında namazı seferî kılmaları farzdır ve oruç tutmaları da sahih değildir; ancak, iş için yolculuk yapan kimse, işi ister serbest olsun, ister resmi her on günde en azından bir kere vatanıyla veya oturduğu yerle iş yeri arasında gidip gelirse iş ve mesleği için yaptığı ikinci yolculuğunda namazlarını tam kılmalıdır, orucu da sahihtir. Ve iş için yaptıkları iki yolculuk arasında vatanlarında veya başka bir yerde on gün ikamet ederlerse bu durumda on günden sonra iş için yaptıkları ilk yolculukta namazlarını seferî kılmalı ve oruç da tutmamalıdırlar.

S.658: Tebliği kendine meslek edinmek isteyen dini ilimler talebesi, tebliğ gayesiyle yaptığı yolculuklarda namazını tam kılıp, oruç tutabilir mi? Eğer tebliğ, marufu (iyiliği) emretme ve münkerden (kötülükten) nehyetme dışında bir şey için yolculuk yaparsa namaz ve orucunun hükmü nedir?

C: Tebliğ, marufu emretme ve münkerden nehyetme onun meslek ve işi olursa bu amaçla yaptığı yolculuktaki hükmü, meslek ve işleri için yolculuk yapan diğer yolcuların hükmüyle aynıdır. Eğer bazen tebliğ dışında bir iş için yolculuk yaparsa bu gibi yolculukta da namazın seferî oluşunda ve orucun sahih olmayışında hükmü diğer yolcular gibidir.

S.659: Ders okumak için ilmiye havzalarına giden dinî ilimler talabeleri veya belirsiz bir müddet için çalışmak amacıyla bir şehre gönderilen devlet görevlileri gibi belirsiz bir müddet için yolculuk yapan kimselerin namaz ve oruçlarının hükmü nedir?

C: On gün ikamet etmeyi kastetmedikçe ders ve iş yerlerinde namazın seferî oluşu ve orucun sahih olmayışı hususunda hükümleri diğer yolcuların hükümleriyle aynıdır. Fakat, ders ve iş yerinde ikametleri, orası onların örfen vatanı sayılacak kadar uzun sürerse, o başka.

S.660: Vatanı olmayan bir yerde ders okuyan bir talebe haftada bir ders okuduğu yerle arası şer'î mesafe olan kendi vatanına dönerse ders okuduğu yerde namazı seferî mi kılmalıdır, tam mı?

C: Ders okumak için yapılan yolculuğa meslek ve iş için yapılan yolculuğun hükümleri uygulanmaz; ders okumak için yolculuk yapan talebe diğer yolcuların hükmündedir.

S.661: Dini ilimler talebesi, vatanı olmayan başka bir şehirde yaşarsa ve on gün kalmaya niyet etmeden önce haftada bir şehrin dışında olan bir camiye gideceğini bilir veya gitmek isterse yaşadığı yerde on gün kalmayı kastedebilir mi?

C: Bir yerde ikamet etmeyi azmettiğinde aynı zamanda oradan günün veya gecenin üçte biri kadar veya daha az bir süre için, arası şer'î mesafe kadar olmayan bir yere çıkmayı kastetmesi, ikamet niyetinin sıhhatine zarar vermez ve gitmek istediği yerin ikamet ettiği yere dahil olup olmadığının teşhisi örfe bağlıdır.

 

şer'İ mesafeye gİtmeğİ ve on gün bİr Yerde kalmayı kastetmek

S.662: Şehirle uzaklığı şer'î mesafeden az olan bir yerde çalışıyorum. Bu iki yerden hiç biri benim vatanım olmadığından namazımı tam kılmak ve orucumu tutmak için iş yerimde on gün kalmayı kastediyorum. Ve iş yerimde on gün kalmayı kastettiğimde ne on gün içinde ve ne de on günden sonra iş yerime yakın olan mezkûr şehre çıkmayı kastetmiyorum; bu durumlarda seferilik yönünden: 1- On gün bitmeden önce bir iş için veya bir olay yüzünden o şehre çıkar da orada yaklaşık iki saat kaldıktan sonra iş yerime geri dönersem vazifem nedir? 2- On gün bittikten sonra mezkûr şehrin, uzaklığı şer'î mesafeden az olan bir mahallesine gitmek kastıyla çıkar ve orada bir gece kaldıktan sonra ikamet ettiğim yere geri dönersem vazifem nedir? 3- On gün bittikten sonra uzaklığı şer'î mesafeden az olan bir mahalleye gitmek için o şehre doğru çıkar, ancak oraya ulaştıktan sonra niyetim değişir ve ikamet ettiğim yerden şer'î mesafeden daha uzak olan başka bir yere gitmeyi kastedersem vazifem nedir?

C: 1 ve 2- İkamet ettiği yerde en azından dört rekatlık bir namaz kılmakla da olsa namazı tam kılma hükmü sabitleştikten sonra, ister on günü bitirdikten sonra olsun ve ister bitirmeden olsun bir günde veya hergün orayla arası şer'î mesafeden az olan bir yere bir iki saatliğine çıkmanın zararı yoktur; yeni bir yolculuğa başlayıncaya kadar namazı tam kılması ve orucu tutması gerekir. 3- Niyeti değiştiği yerden şer'î mesafede olan bir yere yolculuk edip sonra ikamet ettiği yere geri dönmek isterse, bu mesafeyi katettikten sonra önceki ikamet hükmü kesilir ve ikamet ettiği yere geri döndükten sonra ikamet niyetini yenilemek zorundadır.

S.663: Yolcu, vatanından çıktıktan sonra asıl vatanının ezan sesi duyulan veya evlerinin duvarı görülen bir yoldan geçmesi mesafeyi katetmesine zarar verir mi?

C: Vatanına uğramazsa bunun mesafeyi katetmeye zararı yoktur ve yolculuk da bununla kesilmez; ancak, orada olduğu müddetçe yolcu hükümleri onun hakkında geçerli değildir.

S.664: Şimdi ikamet ettiğim ve iş yerimin bulunduğu yer asıl vatanım değildir. Onunla asıl vatanım arasındaki mesafe şer'î mesafeden çoktur. İş yerimi de kendime vatan edinmiş değilim, orada sadece bir kaç yıl kalabilirim. Bazen önemli idari işler için -ayda iki veya üç gün- oradan ayrılıyorum. Acaba, ikamet ettiğim şehirden şer'î mesafeden uzak olan bir yere çıkıp döndükten sonra tekrar on gün kalmaya niyet etmeme gerek var mı? Eğer on gün kalmaya niyet etmem gerekiyorsa şehrin etrafında hangi mesafeye kadar çıkabilirim?

C: İkamet ettiğiniz şehirden şer'î mesafeye kadar yolculuk yaptığınızda oraya geri dönünce yeniden on gün kalmayı niyet etmeniz gerekir; sahih bir şekilde on gün ikamet etmek niyeti gerçekleştikten ve en azından bir dört rekatlık namaz kılmayla da olsa namazı tam kılma hükmü sabitleştikten sonra ikamet ettiğiniz yerden şer'î mesafeden az olan bir yere çıkmanız ikamet hükmüne zarar vermez; yine, on gün içinde şehrin bostan ve tarlalarına çıkmak istemeniz, ikamet kastına zarar vermez.

S.665: Bir kaç yıldır vatanından 4 km. uzaklıkta bir yerde yaşayan, haftada bir kere evine giden bir kişi, vatanıyla arasında 25 km ve bir kaç yıldır ders okuduğu yerle arasında 22 km. mesafesi olan bir yere yolculuk yaptığında namazının hükmü nedir?

C: Ders okuduğu yerden, arası şer'î mesafeden az olan bir yere gitmek isterse seferî hükümleri kapsamına girmez; ancak, vatanından oraya gitmeği kastederse bu durumda yolcu hükümleri kapsamına girer.

S.666: Üç fersah uzaklıkta olan bir yere gitmek isteyen kimse yolculuğunun başlangıcında bir iş için bir fersah uzaklığı olan tali yola girip sonra ana caddeye çıkarak yolculuğuna devam etmeyi kastederse, bu yolculukta namaz ve orucunun hükmü nedir?

C: Yolcu hükümlerinin kapsamına girmez ve ana caddeden çıkması sonra tekrar dönmesi mesafeye eklenmeyeceğinden mesafeyi tamamlamaz.

S.667: İmam Humeyni'nin fetvasına göre sekiz fersahlık bir yolculuğa çıkıldığında namazı seferî kılmak ve orucu yemek farzdır. Gidişi dört fersahtan az olan, ancak dönüşü arabanın olmayışı veya yol sorunları yüzünden farklı bir istikametten gerçekleşen ve neticede altı fersahtan fazla olan bir yolculuğa gidilirse namaz seferî olur mu ve orucu yememiz gerekir mi?

C: Gidiş dört fersahtan az olur ve dönüş yolu tek başına şer'î mesafe miktarında olmazsa namaz tam olur ve orucun da tutulması gerekir.

S.668: Bir kimse ikamet ettiği yerden şer'î mesafeden az olan bir yere yolculuk yapar, hafta arasında da bu yerden bir kaç defa diğer mahallelere giderse ve toplam mesafe sekiz fersahtan fazla olursa vazifesi nedir?

C: Evden çıkınca sekiz fersah gitmeyi kastetmezse ve birinci yerle oradan gittiği diğer yerler arasındaki mesafe şer'î mesafe miktarınca olmazsa yolcu hükümleri kapsamına girmez.

S.669: Bir adam şehrinden çıkarak belli bir yere gider ve orada bazı yerleri dolaşırsa bu dolaşması evden katettiği mesafeye eklenir mi?

C: Gitmek istediği yere ulaştıktan sonra orada dolaşmak mesafeden sayılmaz.

S.670: On günlük ikameti kastederken her gün, ikamet ettiği yerle, mesafesi dört fersahtan az olan iş yerine gitmeyi kastetmesi câiz midir?

C: On gün ikamet kastı esnasında şer'î mesafeden az olan bir yere çıkmayı kastetmek örf açısından ikamet yerinde “on gün ikamet etti” denilmesine zarar verdiği durumda kastın doğruluğuna zararlıdır; ikamet ettiği yerden her gün veya bütün bir gün çıkması gibi. Ancak, gecenin veya gündüzün üçte biri kadar, gece veya gündüz boyunca bir defa veya toplamı gündüz veya gecenin üçte birini geçmeyecek şekilde bir kaç defa çıkmanın sakıncası yoktur ve böyle bir niyet, ikamet kastının doğruluğuna zarar vermez.

S.671: Aralarındaki mesafe 24 km.den fazla olan ikamet yerinden iş yerine gidip gelmek namazın tam olmasına sebep olduğunu dikkate alarak iş yerinden şer'î mesafe miktarında uzak olmayan etrafına veya başka bir şehre gider ve öğleden önce veya öğleden sonra iş yerine geri dönersem namazım yine tam olur mu?

C: Günlük işinizle bir ilişkisi olmasa bile, iş yerinden şer'î mesafeden az olan bir yere çıkmakla namaz ve orucunuzun hükmü değişmez. Bu hususta iş yerinize öğleden önce veya öğleden sonra geri dönmenizin hiç bir farkı yoktur.

S.672: Ben İsfahanlıyım.. Bir süreden beridir İsfahan'a bağlı olan Şahinşehr şehrindeki üniversitede çalışıyorum. İsfahan'ın ruhsat haddinden Şahinşehr'in girişine kadar olan mesafe şer'î mesafeden azdır (yaklaşık 20 km); ancak, şehrin dışında olan üniversiteyle aradaki mesafe 25 km. civarında olup şer'î mesafeden fazladır. Üniversite Şahinşehr'dedir ve yolum şehrin içinden geçmektedir. Ama; asıl hedefim üniversiteye gitmektir; bu durumda ben yolcu sayılır mıyım?

C: İki şehrin arasıdaki mesafe dört şer'î fersahtan az olursa yolcu hükümlerinin kapsamına girmezsiniz.

S.673: Ben her hafta Hz. Masume'nin (

S.a) türbesini ziyaret etmek ve Cemkeran Mescidi'nin özel ibadetlerini yapmak için Kum kentine gidiyorum, bu yolculuğumda namazlarımı tam mı kılmam gerekiyor, seferî mi?

C: Bu gibi yolculuklarda namazı seferî kılmalısınız; çünkü, hükmünüz diğer yolcuların hükmüyle aynıdır.

S.674: Benim doğum yerim "Kaşmer"dir; hş. 1345'ten 1369'a kadar Tahran'da ikamet ediyordum ve üç yıldır da idari görevimden dolayı ailemle birlikte "Benderabbas" şehrinde ikamet etmekteyim, yaklaşık bir yıl sonra vatanım olan Tahran'a geri döneceğim. Benderabbas'ta olduğum müddetce görevim gereği her an Benderabbas'a bağlı olan şehirlere giderek bir müddet orada kalmam muhtemeldir ve üzerime bırakılan idari görevin ne kadar süreceğini öngörmem de mümkün değildir. Bu durumda; namaz ve orucumun hükmü nedir? Çoğu zaman ve en azından yılın bazı ayları bir kaç günlüğüne merkez dışı görevde olduğum dikkate alındığında kesir-us sefer (çok yolculuk yapan) sayılır mıyım? Ev hanımı olan eşim Tahran doğumludur. Benderabbas şehrine gelerek orada benimle kaldığını dikkate aldığımızda onun namaz ve oruçlarının hükmü nedir?

C: Vatanınız olmayan şimdiki görev yerinde on gün kalmayı kastetmedikçe veya görevinizle ilişkin bir iş için her on günde en azından bir kere görev yerinden şer'î mesafeye yolculuk yapmadıkça namaz ve oruçlarınızın hükmü, namazın seferî oluşu ve orucun sahih olmayışında yolcuların hükmüyle aynıdır. Sizinle iş yerinize gelen eşiniz orada on gün kalmayı kastetmişse namazı tam kılmalı ve oruç da tutmalıdır; aksi durumda namazı seferî kılmalıdır ve orada oruç tutması da sahih değildir.

S.675: Bir yerde on gün kalacağını bilen veya on gün kalmak isteyen kimse on gün ikamet kastı eder, ancak, dört rekatlık namaz kılmasıyla namazı tam kılma hükmü sabitleştikten sonra zaruri olmayan bir yolculuğa çıkması câiz midir?

C: Zaruri olmasa bile yolculuğa çıkmasının sakıncası yoktur.

S.676: İmam Rıza'nın (a.s) türbesini ziyarete giden bir kimse orada on günden az kalacağını bildiği halde namazının tam olması için on gün kalmayı kastederse hükmü nedir?

C: On gün kalmayacağını bilirse on gün kalmayı kastetmesi anlamsızdır, bu kastının etkisi de yoktur, orada namazı seferî kılması gerekir.

S.677: Şehirde hiç bir zaman on gün ikamet etmeyen ve şehrin ahalisinden de olmayan ancak, çıktıkları yolculuklar şer'î mesafeden az olan görevlilerin, namazı seferî veya tam kılma hususunda vazifeleri nedir?

C: Vatanlarıyla görev yerleri arasındaki gidiş ve dönüşleri üst-üste şer'î mesafe miktarında olmazsa yolcu hükümleri onlar hakkında geçerli olmaz; vatanıyla iş yeri arasında şer'î mesafe kadar uzaklık olursa her on günde bu iki yer arasında en azından bir kere gidip gelirse namazı tam kılması gerekir ve aksi durumda on günden sonra ilk yolculukta hükmü diğer yolcuların hükmüyle aynıdır.

S.678: Ne kadar (on gün mü, daha az mı­) kalacağını bilmediği bir yere yolculuk yapan kimse namazı nasıl kılmalıdır?

C: Namazı seferî kılmalıdır.

S.679: İki yerde tebliğ yapan ve o bölgede on gün kalmak isteyen kimsenin namaz ve orucunun hükmü nedir?

C: Örfe göre iki yer sayılırsa o ikisinde ikamet kastı etmek sahih olmaz; on gün içinde diğer yere gidecekse yalnız birinde de ikamet kastı etmek sahih değildir. 

 

ruhsat haddİ

S.680: Almanya'da ve bazı Avrupa ülkelerinde şehirleri birbirinden ayıran mesafe (yani şehirden çıkış levhasıyla ikinci şehre giriş levhası arasındaki mesafe) yüz metreye ulaşmıyor ve iki şehrin ev ve yolları tamamen birbirlerine bitişiktir; bu gibi yerlerde ruhsat haddi nedir?

C: Şehirler, soruda olduğu şekilde birbirine bitişik olursa iki şehir, bir şehrin iki mahallesi sayılır ve birinden çıkarak diğerine gitmek yolculuk sayılmadığından ruhsat haddi düşünülemez.

S.681: Ruhsat haddinin ölçüsü şehrin ezanının işitilmesi ve duvarının görülmesidir. Bu iki belirtinin birlikte mi gerçekleşmesi gerekiyor, yoksa birisinin gerçekleşmesi yeterli midir?

C: Ruhsat haddinin tayininde ezanın işitilmemesinin yeterli olması uzak bir görüş olmamasına rağmen, ihtiyat gereği iki alameti gözetmek iyidir.

S.682: Ruhsat haddinde ölçü, yolcunun ilk girdiği mahallenin evlerinden mi, yoksa şehrin ortasından mı ezan sesini işitmesidir?

C: Ölçü yolcunun çıktığı veya girdiği taraftan şehrin en sonunda okunan ezan sesini işitmesidir.

S.683: Şer'î mesafe meselesinde bölgelerden birinin ahalisi arasında görüş farklılığı var. Bazıları, ölçünün bölgedeki birbirine bitişik olan evlerin duvarları olduğunu ve bazıları da, şehrin evlerinden sonraki iş yerleri ve şirketlerden hesaplanması gerektiğini ileri sürüyorlar. Sorumuz şudur: Şehrin sonu neresidir?

C: Şehrin sonunun tayini örfün görüşüne bağlıdır.

S.684: Biz üniversite öğrencisiyiz. Üniversite Tebes şehrinin köylerinden birindedir. Tebes şehrinin 5 km. ötesinde bulunan bu köyle bizim vatanımızın uzaklığı da 100 km.dir. Ancak; köyle şehir arasında hiç bir engel olmayışından Tebes şehrinin içinden köyün duvarları görünmektedir. Ama; ezanının sesi işitilmemektedir. Bu durumda köyde on gün kalmayı kasteder de sonra iki saatten fazla bir zaman için Tebes'e gidersek bunun kastımıza zararı olur mu?

C: Duvarın görülmesinin ölçüsü duvarın kendisinin ve şekillerinin görünmesidir. Dolayısıyla duvarın karaltılarının görünmesinin etkisi yoktur. Köyün duvarlarının Tebes şehrinden görüldüğü farzedilse o köy, şehrin bir parçası veya şehre bitişik ve bağlı olan bostan ve tarlalardan sayıldığı takdirde on gün ikamet kastı edildiğinde şehre gidip gelmek kastı orada ikamet etmek kastına zarar vermez. Konunun tesbit ve teşhisi mükellefin görevidir. 

 

ma'sİyet yolculuğu

S.685: İnsan yaptığı yolculukta günah ve haramlara düşeceğini bilirse namazı seferî mi olur, tam mı?

C: Yolculuğu, farzı terketmek veya bir haramı işlemek için olmazsa namazın seferî oluşunda hükmü diğer yolcuların hükmü gibidir.

S.686: Günah işlemek kastıyla yolculuk etmeyen, ancak, yolda yolculuğunu günah işlemek kastıyla tamamlamak isteyen kimse namazını seferî mi kılmalıdır, tam mı? Ve yolda kıldığı seferî namazlar sahih midir?

C: Günah işlemek için yolculuğunu sürdürmek istediği zamandan itibaren namazını tam kılmalıdır ve günah işlemek için yolculuğunu sürdürmeye karar aldıktan sonra seferî olarak kıldığı namazlarının tümünü yeniden kılmalıdır.

S.687: Namaz kılmak için yer bulamayacağı ve mukaddimelerini yapmanın mümkün olmayacağı takdirde seyahat veya geçim için gerekli olan ihtiyaçları almak amacıyla yapılan yolculuğun hükmü nedir?

C: Yolculuğunda namazının bazı farzlarını yerine getiremeyeceğini bilirse ve yolculuk yapmadığı durumda zarar ve çetinliğe uğramazsa ihtiyaten farz olarak böyle bir yolculuğu terketmelidir. 

 

Vatan hükümlerİ

S.688: Ben Tahran doğumluyum ve anne-babam aslında Mehdişehr ahalisindendir. Dolayısıyla yılda bir kaç kere ailemle birlikte Mehdişehr'e gidiyorum; anne-babamın şehrine geri dönerek oraya yerleşmek istemeyip, Tahran'da kalmak isediğim göre Mehdişehr'de namaz ve orucumun hükmü nedir?

C: Bu durumda anne-babanızın asıl vatanlarında namaz ve orucunuzun hükmü, yolcunun namaz ve orucunun hükmü gibidir.

S.689: Ben yılın altı ayı bir şehirde ve diğer altı ayı da doğum yerim olan ailemin bulunduğu ve ikamet ettiğim başka bir şehirde kalıyorum; ancak, birinci şehirde ikametim devamlı olmadığından, orada iki hafta veya on gün ya da on günden daha az kalıyor, daha sonra da doğum yerime, yani, ailemin ikamet ettiği şehre geri dönüyorum. Buna göre, birinci şehirde on günden az kalmak istersem acaba yolcu hükmünde olur muyum?

C: Bu şehir sizin vatanınız olmazsa ve vatan kastı da etmemişseniz orada on günden az kaldığınız durumlarda yolcu hükmündesiniz.

S.690: 12 yıldır vatan kastı olmaksızın bir şehirde sürekli oturmaktayım. Acaba; bu şehir benim vatanım sayılır mı? Bu şehrin benim vatanım olması için ne kadar geçmesi lazım? Örfen bu şehrin benim vatanım sayıldığını nasıl tesbit edebilirim?

C: Orada daimi olarak kalmayı niyet edip bir müddet kalmadıkça veya devamlı kalma kastı olmaksızın mahalle ahalisi yanında “bu adam bu mahalle sakinlerindendir” denecek kadar uzun bir müddet orada ikamet etmedikçe oranın yeni bir vatan olması gerçekleşmez.

S.691: Vatanı Tahran olan bir kimse şimdi Tahran yakınlarındaki şehirlerden birine yerleşerek orayı vatan edinmek istiyor. Ancak; iş yeri Tahran'da olduğundan vatanı olması için o şehirde altı ay ikamet etmesi bir yana, hatta orada on gün bile sürekli kalamaz; çünkü, her gün iş yerine giderek akşamları eve geri dönüyor. Bu adamın namaz ve oruçlarının hükmü nedir?

C: Orada ikamet etme kastı olduktan sonra vatan unvanının gerçekleşmesi için altı ay boyunca devamlı olarak orada kalmak şart değildir. Ailesini oraya yerleştirdikten sonra örfen, “o, bu mahalle sakinlerindendir” denilecek kadar her gün işinden çıktıktan sonra ailesinin yanına dönerek onların yanında kalması yeterlidir.

S.692: Eşim ve ben Kaşmer şehrinde doğmuşuz. İş için devlet dâirelerinden birinde istihdam olduktan sonra Nişabur şehrine yerleştik. Ama babamız eskiden beri doğum yerimizde ikamet etmektedir. Biz Nişabura gittiğimizde asıl vatanımızı (Kaşmer) terketmeye, vatan olarak artık orda kalmamaya karar aldık; fakat 15 yıl sonra bundan vazgeçtik. Buna dayanarak şu sorulara cevap verir misiniz: 1- Babamızın evine giderek orada bir kaç gün kaldığımızda namazla ilgili olarak bizim -benim ve eşimin- vazifemiz nedir? 2- Babamızın şehrine (Kaşmer) giderek orada bir kaç gün kaldığımızda şimdiki oturduğum yerde dünyaya gelen ve bulûğ haddine yetişen çocuklarımızın vazifeleri nelerdir?

C: Asıl vatanınız olan "Kaşmer"den vazgeçtiken sonra tekrar dönüp orada ikamet etmeyi kastedip bir müddet kalmadıkça orada sizin için vatan hükmü uygulanmaz. Yine burası sizin çocuklarınızın vatanı hükmünde de değildir ve o şehirde hepiniz yolcu hükmündesiniz.

S.693: Bir adamın iki vatanı var (ve tabiatıyla her iki yerde namazını tam kılıyor ve oruç tutuyor). Bu hususta onun sorumluluğunda olan eşi ve çocuklarının da velilerini izlemeleri mi gerekir, yoksa bu meselede onlar müstakil görüşe mi sahiptirler?

C: Eşinin, kocasının yeni vatanını, vatan olarak kabul etmemesi câizdir; ancak, çocuklar küçük olur, irade ve yaşantılarında müstakil olmazlarsa veya bu meselede babalarının görüşüne tabi olurlarsa babalarının yeni vatanı onların da vatanı sayılır.

S.694: Annesi, çocuğunu doğurmak için bir kaç gün çocuğun babasının vatanının dışındaki hastaneye intikal etmek zorundadır. Orada dünyaya geldikten sonra annesiyle birlikte babasının vatanına geri dönen çocuğun vatanı neresidir?

C: Hastane anne-babasının ikamet ettiği vatanlarında ise o şehir çocuğun da asıl vatanı sayılır. Ancak, bir şehrin halkından olması için sırf o şehirde dünyaya gelmesi yeterli değildir; onun vatanı, doğumundan sonra döndüğü ve anne-babasıyla yaşadığı yerdir.

S.695: Bir kaç yıldır Ahvaz şehrinde oturan, ancak orayı kendisi için ikinci vatan edinmeyen kimse bu şehirden şer'î mesafeden çok veya az miktarda dışarı çıkıp oraya tekrar geri döndükten sonra oradaki namaz ve orucunun hükmü nedir?

C: Ahvaz'da on gün kalmayı kastedip, en azından dört rekatlık bir namaz kılmasıyla hakkında namazı tam kılma hükmü sabitleştikten sonra şer'î mesafeye çıkmadıkça namazını tam kılmalı ve orucunu tutmalıdır; ancak, şehirden şer'î mesafe miktarınca veya daha fazla çıkarsa bu durumda diğer yolcuların hükmüyle aynı hükümdedir.

S.696: Ben Iraklıyım. Şimdi Irak'tan vazgeçmek istiyorum. Acaba, bütün İran'ı mı, yoksa oturduğum yeri mi kendime vatan edinmeliyim ya da vatan edinmek için bir ev mi satın almalıyım?

C: Yeni Vatan edinmede belli bir şehiri vatan olarak kastetmek ve örfen oranın halkından sayılacak kadar orada oturmak şarttır; ancak, orada bir eve sahip olmak vb. şeyler şart değildir.

S.697: Bâliğ olmadan önce doğum yerinden başka bir şehre göç eden, ama vatandan vazgeçmekle ilgili şer'î hükmü bilmeyen kimsenin buluğ çağına ulaştıktan sonra doğum yerindeki namaz ve orucunun hükmü nedir?

C: Doğum yerinden babasına tabi olarak göç eder ve babası yaşamak için tekrar oraya dönmeyi niyet etmezse orada o kimse hakkında vatan hükmü geçerli değildir.

S.698: İnsan vatanı olan bir yerde şimdi oturmaz, ama, bazen eşiyle birlikte oraya giderse eşi de kocası gibi orada namazı tam mı kılmalıdır? Eşi oraya tek başına giderse namazının hükmü nedir?

C: Sırf o yerin kocasının vatanı olması, hanımın da vatanı olması için yeterli olmadığından orada eşi hakkında vatan hükmü uygulanmaz.

S.699: İş yeri vatan hükmünde midir?

C: Bir yerde bir işle uğraşmak oranın vatan olması için yeterli değildir; ancak, oturduğu yerden şer'î mesafe miktarınca uzak olan iş yerine evinden her on günde en azından bir defa gidip gelmek zorunda ise onun hakkında iş yerinde vatan hükmü uygulanır; dolayısıyla namazı tam olur ve orucu da sahihtir.

S.700: İnsanın vatanından vazgeçmesinden maksat nedir? Sırf kadının evlenmesi ve kocasının istediği yere gitmesi vatanından vazgeçmek sayılabilir mi?

C: Maksat, bir daha oturmak için vatanına geri dönmemek niyetiyle oradan çıkmaktır. Sırf diğer şehirde olan kocasının evine gitmesi asıl vatanından vazgeçmesini gerektirmez.

S.701: Asıl vatan ve ikinci vatan meselesi hususundaki görüşünüzü açıklar mısınız?

C: Asıl vatan: İnsanın doğup, büyüdüğü ve yetiştiği yerdir. İkinci vatan: Yılda devamlı olarak bir kaç ay bile olsa mükellefin oturmak için seçtiği yerdir.

S.702: Anne-babam Save ahalisindendirler. Her ikisi de çocuk yaşta Tahran'a gelerek oraya yerleşmişler. Evlendikten sonra babam iş yeri olan Çalus şehrine yerleşmiştir. Şimdi, Tahran'da dünyaya gelmeme rağmen orada hiç kalmadığımı göz önünde bulundurarak Tahran ve Save'de namazı nasıl kılmam gerekiyor?

C: Tahran'da dünyaya geldikten sonra eğer orada büyümemişseniz Tahran sizin asıl vatanınız sayılmaz. Ayrıca, Tahran ve Save'yi eğer vatan edinmemişseniz bu iki şehirde sizin için vatan hükmü uygulanmaz.

S.703: Asıl vatanından vazgeçmeyen ve altı yıldır başka bir şehirde oturan kimse taklidde İmam Humeyni'ye bağlı kalsa, oradan kendi vatanına gittiğinde namazı tam mı kılmalıdır, seferî mi?

C: Önceki vatanından vazgeçmedikçe onun hakkında vatan hükmü sabittir; orada namazı tam ve orucu da sahihtir.

S.704: Ders okumak için dört yıldır Tebriz şehrinde bir ev kiralayan ve mümkün olursa orada devamlı kalmayı kasteden bir üniversite öğrencisi şimdi mübarek Ramazan ayında ve diğer bazı vakitlerde asıl vatanına gidip gelmektedir; her iki mekan onun vatanı sayılır mı?

C: Ders okuduğu yeri şimdi vatan edinmeği azmetmedikçe orası onun vatanı sayılmaz. Asıl vatanından ise vazgeçmedikçe, oranın vatan olma hükmü sabit kalır.

S.705: Ben Kirmanşehr şehrinde dünyaya geldim. Altı yıldır da Tahran'da oturmaktayım; ancak, asıl vatanımdan vazgeçmiş değilim. Ayrıca, Tahran'ı da vatan edinmeyi niyet ettim. Her yıl veya iki yılda bir kere Tahran'ın bir bölgesinden diğer bölgesine taşınmaktayız. Bu durumda, Tahran'da namaz ve oruçlarımın hükmü nedir? Buna ilave, taşındığımız bölgede (Tahran'da) altı aydan fazla kaldığımızda orada da bizim için vatan hükmü geçerli midir? Gün boyunca Tahran'ın çeşitli bölgelerine gidip döndüğümüzde namaz ve oruçlarımızın hükmü nedir?

C: Şimdi Tahran'ı veya Tahran'ın bir mahallesini vatan edinmişseniz Tahran'ın hepsi sizin vatanınız sayılır ve Tahran'ın bütün bölgelerinde sizin için vatan hükmü uygulanır; dolayısıyla namazınız tam ve orucunuz da sahihtir. Bu durumda Tahran'ın içinde gezmeniz de yolculuk hükmüne girmez.

S.706: İş yeri ve evi Tahran'da olan bir köylünün anne-babası köyde yaşıyorlar, orada arazileri vardır. O köyde dünyaya gelen bu adam anne-babasını ziyaret etmek veya onlara yardım etmek için köye gidiyor; ancak, köye dönüp orada oturmaya hiç isteği yok, bu adamın o köyde namaz ve orucu nasıl olur?

C: Oturmak ve orada yaşamak için o köye dönmeyi niyet etmezse orada bu kimse hakkında vatan hükmü uygulanmaz.

S.707: İnsanın hiç oturmadığı doğum yeri onun vatanı sayılır mı?

C: Orada uzun bir müddet kalır ve orada büyürse, oradan vazgeçmedikçe orası o kimse için vatan hükmündedir; aksi takdirde vatanı sayılmaz.

S.708: Uzun yıllar boyu (9 yıl) vatanı olmayan bir şehirde ikamet eden ve şimdi vatanına dönmekten menedilen, ancak, bir gün oraya döneceğini bilen kimsenin namaz ve orucunun hükmü nedir?

C: Şimdi oturduğu şehirde namaz ve oruç açısından diğer yolcuların hükmündedir.

S.709: Hayatımın altı yılı köyde, sekiz yılı da şehirde geçti ve şimdi ders okumak için Meşhed şehrine geldim; bütün bu mekanlarda namaz ve oruçlarımın hükmü nedir?

C: Doğum yeriniz olan köyden vazgeçmemişseniz orası namaz ve oruçlarınız yönünden sizin vatanınız hükmündedir. Ancak; Meşhed'i de vatan edinmedikçe orada diğer yolcuların hükmündesiniz. Bir kaç yıl oturduğunuz şehiri de vatan edinmişseniz ve ondan vazgeçmemişseniz orası da sizin vatanınız hükmündedir. Aksi takdirde orada yolcu hükmündesiniz.

 

 kadının kocasına tabİ oluşu

S.710: Vatan ve ikamet etmede kadın kocasına mı tabidir?

C: Sırf zevce olmak, zorunlu olarak tabi olmaya sebep olmaz. Dolayısıyla, vatan seçiminde ve ikamet kastında kadın isterse kocasına tabi olmayabilir. Evet; kadın irade ve hayatında müstakil olmaz, vatan seçiminde ve vatanından vazgeçmede kocasının iradesine bağlı olursa o zaman kocasının kararı onun için de yeterlidir. Dolayısıyla, vatan edinmek amacıyla kocasının, devamlı yaşamak için kendisiyle birlikte taşındığı şehir onun da vatanı olur; yine kocasının, vatanlarından vazgeçip diğer bir şehre göçmesi kadının da vatanından vazgeçmesi sayılır. Yolculukta on gün ikamet etmede kocasının ikamet etmeyi niyet ettiğinden haberdar olması, kadının kocasının isteğine boyun eğdiği, hatta kocası orada ikamet ettiği müddetçe onunla birlikte olmaya mecbur bile olsa onun ikameti için yeterlidir.

S.711: Nişanlılık durumunda, yolcu namazı meselelerinde kadın erkeğe tabi midir?

C: Evlilik bağı, yolculuk veya ikamet niyetinde, vatandan vazgeçmede veya vatan edinmede kadının kocasına tabi olmasını gerektirmez; bütün bunlarda kadın müstakildir.

S.712: Bir genç başka şehirden olan bir kadınla evlenmiştir. Bu kadın babasının evine gittiğinde namazı tam mı, olur seferî mi?

C: Asıl vatanından vazgeçmemişse orada namazını tam kılmalıdır.

S.713: İnsanın eşi ve çocukları İmam Humeyni'nin Tevzih-ul Mesail'indeki 1284. meselenin kapsamına girer mi? (Söz konusu mesele gereğince insanın eşi ve çocuklarının yolculuklarının gerçekleşmesinde yolculuk niyeti etmeleri şart değildir) ve acaba babanın vatanı babaya tabi olanlar da vatan hükmünü taşır mı?

C: Yolculukta -mecburiyetle bile olsa - babalarına tabi olurlarsa, babalarının mesafeyi katetmeyi kastettiğinden haberleri olursa bu onların seferî olmaları için yeterlidir. Vatan edinmede ve vatandan vazgeçmede ise irade ve hayatlarında müstakil olmayıp bu hususta babalarının iradesine bağımlı olurlarsa, vatandan vazgeçmedek ve sürekli olarak oturmak için taşındıkları yeri vatan edinmede babalarına tabidirler; orası onların da vatanı sayılır. 

 

büyük şehİrlerİn hükümlerİ

S.714: Vatan edinme ve on gün ikamet etmede gerekli olan şartlar açısından büyük şehirler hakkında görüşünüz nedir?

C: Ne yolcu hükümlerinde, ne vatan edinme niyetinde ve ne de on gün kalma niyetinde büyük şehirlerle normal şehirler arasında hiç bir fark yoktur. Özel bir mahalleyi belirtmeksizin büyük şehirde vatan edinme niyetiyle bir süre kalan şahıs hakkında vatan hükmü uygulanır. Nitekim, özel bir mahalleyi niyet etmeksizin böyle bir şehirde on gün kalmayı kastederse namazını tam kılmalı ve orucunu da tutmalıdır.

S.715: Tahran'ın büyük şehirlerden sayılması konusunda İmam'ın (kuddise sirruh) fetvasından haberdar olmayan ve inkılaptan sonra İmam'ın fetvasını öğrenen bir kimsenin alışılan şekilde yerine getirdiği namaz ve oruçlarının hükmü nedir?

C: Bu meselede hala İmam'ı taklit ediyorsa İmam'ın fetvasına uygun olmayan geçmiş amellerini yenilemesi farzdır; yani, seferî kılması gerektiği halde tam kıldığı namazları seferî olarak kaza etmeli ve yolcu olduğu halde tuttuğu oruçları da kaza etmelidir. 

 

namaz İçİn Naİb tutmak

S.716: Ben namaz kılamıyorum; acaba, başka birinin benden taraf namaz kılması câiz midir? Bu hususta naibin (para karşılığı veya parasız olarak bir ameli başkası tarafından yapan kimse) para isteyip istememesi arasında fark var mıdır?

C: Her mükellef, hayatta olduğu müddetçe farz namazlarını kendisi yerine getirmesi şer'an farzdır ve naibin namazı da onun namazının yerine geçmez; ücretle olup olmaması arasında da bir fark yoktur.

S.717: Ücret karşılığında naip olan kimsenin: 1- Ezan ve ikâmet okuması, üç selamı ve tesbihatı erbaayı kamil olarak yerine getirmesi farz mıdır? 2- Bir gün, mesela; öğle ve ikindi namazı kılarsa ve sonraki gün, günlük beş vakit namazı kamil olarak kılarsa burada tertip gerekli midir? 3- Ücretle kılınan namazda meyyitin özelliklerini söylemek şart mıdır?

C: Meyyitin özelliklerini söylemek gerekli değildir. Sadece öğleyle ikindi ve akşamla yatsı arasında tertibi gözetmek gerekir. Anlaşmada ecîre, ameli özel bir şekil yapması şart edilmezse ve icare anlaşmasının itlakından (kayıtsız oluşundan) halkın nezdinde yaygın olan bir biçim anlaşılmazsa ecîr, namazın müstehaplarını sadece normalde olduğu kadarıyla yerine getirmelidir ve her namaz için de bir ezan okuması farz değildir. 

 

ÂyÂt namazı

S.718: Âyât namazı nedir ve onun şer'an farz olmasının sebebi nedir?

C: Âyât namazı iki rekattır; her rekatında beş rüku ve iki secde vardır. Âyât namazının şer'an farz olmasının sebepleri ise, güneşin ve ayın sadece bir bölümünün de olsa tutulması, deprem ve halkın genelinin korktuğu ilahî nişanelerin, örneğin; normal olmayan kara, kızıl, sarı rüzgarlar, aşırı karanlık, gökyüzünde bazen görülen ateş, yıldırım ve gökten gelen korkutucu seslerin meydana gelmesidir. Ay, güneş tutulması ve deprem dışındaki olaylara, eğer korkunç olmazsa veya halkın çok azı korkarsa itibar edilmez.

S.719: Âyât namazı nasıl kılınır?

C: Bir kaç şekilde kılınabilir: 1- İnsan niyetten sonra tekbir getirir, bir Fatiha ve bir sureyi tam olarak okur. Rükuya gider ve rükudan doğrulur. Yine bir Fatiha ve bir sure okuyarak tekrar rükuya gider, sonra yine doğrularak bir Fatiha ve bir sure okuyarak rükuya gider ve bu iş her rükudan önce bir Fatiha ve bir de sure okumak suretiyle beş defa tekrarlanır, beşinci rükudan doğrulduktan sonra secdeye giderek iki secde yapıp, ikinci rekat için ayağa kalkar ve ikinci rekatı da birinci rekat gibi kılar, iki secdeden sonra teşehhüd okuyup selam verir. 2- Niyetten sonra tekbir getirir, bir Fatiha suresini ve surenin bir ayetini okur. Rükuya gider ve rükudan doğrulur. Sonra (Fatiha'yı okumaksızın) aynı surenin sonraki ayetini okuyarak tekrar rükuya gider, sonra yine doğrularak aynı surenin daha sonraki ayetini okuyarak rükuya gider; beşinci rükuya kadar böyle devam eder ve beşinci rükudan önce ayetlerini okuduğu sureyi tamamlar, sonra beşinci rükuya gider, sonra da iki secde yapıp ikinci rekat için ayağa kalkar ve ikinci rekatı da birinci rekat gibi kılar, teşehhüd okuyup selam verir. Her rekatta surenin bir ayetini okumak istediğinde her rekatın başlangıcında okuduğu Fatihay'la yetinir ve onu birden fazla okuyamaz. 3- Rekatların birini yukardaki iki şekilden birine uygun olarak ve diğer rekatı diğer şekilde yerine getirir. 4- Birinci kıyamda ayetini okuduğu sureyi mesela ikinci kıyamda veya üçüncü kıyamda ya da dördüncü kıyamda tamamlar. Bu durumda başını rükudan kaldırdıktan sonra, sonraki kıyamda Fatiha'yı yeniden okuması peşinden beşinci kıyamdan önceyse bir sureyi tamam olarak veya bir surenin bir ayetini okuması gerekir; ancak, beşinci kıyamdan önce bir surenin bir ayetiyle yetinirse beşinci rükuya gitmeden önce o sureyi tamamlaması gerekir.

S.720: Âyât namazını farz kılan şeyler bir şehirde meydana gelirse, âyât namazı sadece o şehrin halkına mı farzdır? Yoksa, bunu bilen her mükellefe farz mıdır?

C: Âyât namazını farz kılan şeyler bir şehirde meydana gelirse âyât namazı sadece o şehirin halkına ve o şehirle bir sayılabilecek kadar yakın olan yerlerin halkına da farzdır.

S.721: Deprem vuku bulduğu esnada baygın olan bir kişi deprem bittikten sonra ayılırsa üzerine âyât namazı farz olur mu?

C: Deprem vuku bulduktan hemen sonra, depremin vuku bulduğunu bilmezse âyât namazı kılması farz olmaz; gerçi bu durumda bile âyat namazı kılması ihtiyata uygundur.

S.722: Bir bölgede deprem vuku bulduktan sonra genelde o bölgede -kısa bir müddet içinde- onlarca hafif yer sarsıntıları meydana gelir; bu durumda, âyât namazı açısından hüküm nedir?

C: İster şiddetli olsun, ister hafif; her deprem için bir âyât namazı farzdır.

S.723: Sismoloji istasyonu hafif yer sarsıntılarının vuku bulduğunu ilan eder ve oturduğumuz bölgede kaç kere vuku bulduğunu da bildirir, ama biz, depremin vuku bulduğunu hissetmezsek bu durumda üzerimize âyât namazı farz olur mu?

C: Deprem vuku bulduğunda ve ona yakın olan bir zamanda şahsen onun farkına varmazsanız size âyât namazı farz olmaz. 

 

nafİleler

S.724: Nafile namazlarının sesli mi kılınması gerekir, sessiz mi?

C: Gündüz nafilelerini sessiz ve gece nafilelerini sesli kılmak müstehaptır.

S.725: (İkişer rekatlar halinde kılınan) gece namazını, iki tane dört rekat, bir tane iki rekat ve bir de vitir namazı şeklinde kılmak câiz midir?

C: Gece nafilesini dört rekatlı namaz şeklinde kılmak sahih değildir.

S.726: Gece namazı kıldığımızda, gece namazı kıldığımızı hiç kimsenin bilmemesi mi gerekiyor ve gece namazını karanlıkta mı kılmalıyız?

C: Gece namazını karanlıkta kılmak veya diğerlerinden saklamak şart değildir; ama, onunla riya etmek câiz değildir.

S.727: Öğle ve ikindi namazını kıldıktan sonra, nafile vaktinde öğle ve ikindi nafilelerini kaza niyetiyle mi kılmak gerekir, yoksa başka bir niyetle mi? (Oysaki bu namazların nafileleri kendilerinden önce kılınmalıdır.)

C: İhtiyat gereği, edâ ve kaza niyeti etmeksizin onu Allah'a kurbet (yakın) olmak kastıyla yerine getirmek gerekir.

S.728: Cafer-i Teyyar namazı kılan kimse, sadece bu namazı kılmakla onun için belirtilen bütün sevapları elde eder mi, yoksa onun için gözetilmesi gereken diğer şartlar da var mıdır?

C: Duanın kabul olmasında etkisi olan diğer şeyler de olabilir; Herhalukârda, Cafer-i Teyyar namazı* kıldığınızda hacetlerinizin yerine getirileceğini ve Allah Teala tarafından hadislerde açıklandığı gibi bu şekilde kılındığında vaad edilen sevabı elde edeceğinizi ümit edin.

S.729: Gece namazının nasıl kılındığını genişçe anlatır mısınız?

C: Gece namazı toplam onbir rek'attır. İkişer ikişer kılınan sekiz rekatı gece namazıdır, ondan sonra kılınması gereken iki rekatı şef'i namazıdır, bunlar sabah namazı gibi kılınır. Bir rekatı da vitir namazıdır. Dua kitaplarında yeraldığı şekilde kunutunda istiğfar ve mü'minlere dua etmek, Allah'tan hacetlerini istemek müstehaptır.

S.730: Gece namazının şekli nasıldır? Yani sure, istiğfar ve duanın nasıl okunması gerekir?

C: Gece namazında sure, istiğfar ve duaları okumak ne namazın bir cüzü olarak ve ne de farz bir teklif olarak gerekli değildir; her rekatta niyet ve tekbiret-ul ihramdan sonra Fatiha suresini okuyup rüku ve secdeye gidip zikir söylemek, sonra teşehhüd ve selam vermek yeterlidir. 

 

namazla İlgİlİ dİğer hükümler

S.731: Aile fertlerini sabah namazına nasıl uyandırmak gerekir?

C: Aile fertlerine yönelik özel bir şart (hüküm) yoktur.

S.732: Birbirine imrenen, birbirlerini kıskanan ve hatta sebepsiz yere birbirlerine düşman olan çeşitli akımlara mensup kişilerin namaz ve oruçlarının hükmü nedir?

C: Mükellefin başkalarını kıskanması, çekememesi ve düşmanlık etmesi câiz değidir; ancak bu, namaz ve orucu batıl etmez.

S.733: Savaşın şiddeti nedeniyle Fatiha, secde veya rükuyu yerine getiremeyen savaş cephesindeki savaşçı namazı nasıl kılmalıdır?

C: Nasıl mümkünse öyle kılar; rüku ve secde yerine getirmezse onları işaretle yerine getirmekle yetinir.

S.734: Anne ve babanın, çocuklarına hangi yaşta şer'î hükümleri ve ibadeti öğretmeleri farzdır?

C: Velilerinin, onlara iyi ve kötüyü ayırtedecek yaşa yetiştiklerinde şer'î hükümleri ve ibadetleri öğretmeleri müstehaptır.

S.735: Şehirler arası yolcu taşıyan bazı otobüs şöförleri yolcuların namazlarına önem vermiyor ve yolcuların farz namazı yerine getirmek için durmasını istemelerini kabul etmiyorlar. Dolayısıyla, bazen yolcuların namazları kazaya kalıyor; bu hususta otobüs şöförlerinin ve yolcuların vazifeleri nedir?

C: Yolcular vaktin geçmesinden korkarlarsa farz namazı yerine getirmek için şöförden otobüsü uygun bir yerde durdurmasını istemeleri ve şöförün de onların bu isteklerini kabul etmesi farzdır. Geçerli bir mazeretle veya mazeretsiz olarak otobüsü durdurmaktan sakınırsa o zaman yolcuların vazifesi -vaktin geçmesinden korkarlarsa- namazı imkan haddinde kıbleye yönelik olarak, kıyam, rüku ve secdeleri yerine getirerek hareket halindeki otobüste kılmaktır.

S.736: “Şarap içen bir kimsenin kırk gün namaz ve orucu yoktur” sözünden maksat, bu müddet içinde namaz kılmanın ona farz olmadığı ve sonra bu namazların kazasını kılmasının gerektiği mi, yoksa namazları hem edâ ve hem de kaza olarak kılması mı veya kaza farz değil ve yalnız edâyla yetinmesi, ancak, bunun sevabının diğer namazların sevabından az olması mıdır?

C: Maksat şudur: Şarap içmek namaz ve orucun kabul olmasını engeller. Şarap içmekle namaz ve oruç farzının onun üzerinden düştüğü kastedilmemektedir.

S.737: Bir adamın namazın bazı amellerini yanlış yaptığını gördüğümüzde vazifemiz nedir?

C: Bu hususta sizin bir vazifeniz yoktur. Ancak, hata ve yanlışlığı, hükmü bilmediğinden kaynaklanıyorsa ihtiyaten farz olarak aydınlatılmalıdır.

S.738: Namazdan sonra namaz kılanların birbirleriyle musafaha etmeleri (birbirlerine el verip, “Allah kabul” etsin demeleri) hususunda görüşünüz nedir? Bazı büyük alimler, "bu hususta masum imamlardan (a.s) bir hadis nakledilmemiştir. Dolayısıyla, musafaha etmek gerekmez" diyorlar. Ancak; görüyoruz ki, musafaha, namaz kılanlar arasında dostluk bağlarını ve mahabbeti güçlendiriyor?

C: Selam vererek namazı bitirdikten sonra halkın birbiriyle musafaha yapmasının sakıncası yoktur. Genel olarak, mü'minin musafaha yapması müstehaptır.